Bitmeyen durgunluğun, sarılmayan kuytu yaraların, saklı duyguların filmi Aftersun. Zamanla silikleşen hatıralara tutunma çabası, izleyiciye henüz çekilmiş bir polaroid fotoğrafın yavaş yavaş netleşmesine şahit olma hissiyatını tattırıyor. Sophie’nin hatırlama çabasına dahil oluyor, o hatıralarını yeniden kurgularken unutulanın acısını duyumsuyoruz. Anıyla an birbirine karışıyor.
Yönetmen Charlotte Wells’e Cannes’da The French Touch Jüri Ödülü’nü kazandıran Aftersun, şüphesiz ki son on yılın en başarılı çıkış filmlerinden biri. Wells için otobiyografik bir nitelik taşıyan film, yönetmenin yıllar önce babasıyla çıktığı bir Türkiye tatilinin hatıralarıyla bezeli. İlhamını yönetmenin kaybettiği babasının izini sürerken karıştırdığı eski fotoğraf albümlerinden alan Aftersun, oldukça kişisel bir deneyimin yansıması. Buna karşın Wells’in biricik olanı hafıza anlatısı şeklinde kurgulamış olması filmi herkesin kendinden bir parça bulabileceği bir düzleme çekiyor. Zamanla kavgası olan herkesin buluşabileceği bir düzleme.
Paul Mescal yaratım sürecinde de yer aldığı Calum karakteri ile depresyonun gerçekçi bir portresini çiziyor. Çocuk oyuncu Frankie Corio’nun performansı ise Aftersun’ı bambaşka bir boyuta taşıyor, üstelik Aftersun kendisinin rol aldığı ilk film. Mescal ve Corio’ya performanslarında esneklik tanıyan Wells, oyuncuların oynadıkları karakterlerin hâletirûhiyyelerine hakim olabilmeleri için Calum ve Sophie üzerine çalma listeleri düzenlemiş. İkilinin hayat verdikleri karakterler ile yoğun bir duygudaşlık kurarak özgür bir yaratım sürecine girmiş olmaları hikayenin bıraktığı sahici hissiyatı kuvvetlendirmiş.
Kendi ailesini kurmuş olan Sophie’yle yirmi yıl önce babasıyla çıktığı bir Türkiye tatilinin anıları üzerinden geçmişi yakalamaya çalışırken tanışıyoruz. Dvd kayıtlarından dökümante edilenler ile arada kalan boşlukları dolduran, ne kadarı gerçek ne kadarı Sophie’nin hayal ürünü olduğu bilinmeyen anılar arasındaki ayrım gitgide silikleşiyor. Çocukluk ve yetişkinlik sancılarının ilk bakışta iddiasız görülebilecek sessiz tasvirinin aslında demlenmiş bir farkındalığın ürünü olduğunu filmle hemhal oldukça hissediyoruz. Böylelikle film bir hafıza anlatısı olmasının yanında izleyicinin güncelliği yakalamasına da olanak tanıyor. Aftersun’ın kalplerimizin en ücra köşelerine erişebilmesinin sebebi de işte bu.
Son dansları ilk öpücüklerle, çocuk merakını yetişkin bezginliğiyle, iki insan arasındaki iç ısıtan samimiyeti çaresiz bir yalnızlıkla buluşturan Aftersun, filmin ardından da kendisini sık sık hatırlatıyor. İzleyici, Sophie’nin arayışını salondan ayrıldıktan sonra da sürdürürken Calum’un umarsız bezginliğini üzerinden atamıyor. Kendi hafızasının keşfine dalarken Gamsız Hayat’ı düşlerinden eksik etmiyor.
コメント