top of page
  • Yazarın fotoğrafıFeyzullah Ünnü

MADEN FİLMİ ÜZERİNE




Yavuz Özkan’ın 1978 yapımı filmi Maden birçok yönüyle Türk Sineması’nda önemli bir yer tutuyor. Stüdyolardan bağımsız ve az bütçeyle olmasına karşın Tarık Akan, Cüneyt Arkın ve Hale Soygazi gibi dönemin yıldızlarının yer aldığı film, sahip olduğu politik içerik ile de dönemin Yeşilçam sinemasında sıyrılıyor. Aynı zamanda Özkan’ın Maden filmi, o dönemde Ertem Eğilmez’le olan kavgası sonrasında 1 sene boyunca filmleri sinemada gösterilmeyen Tarık Akan’ın kitlelere dönüşü niteliğinde. Aynı zamanda Yılmaz Güney’in filmi izlemesiyle Akan’ın Yol, Sürü gibi Türkiye sinemasının çok değerli birçok filminde yer almasını sağlıyor. 15. Altın Portakal Film Festivali’nden en iyi film, en iyi kadın oyuncu, en iyi erkek oyuncu ve en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülleri ile dönen film o sene seyirciden de arzu ettiği geri dönüşü aldı ve iki yönden de önemli başarılar elde etti.





Film, her sabah olduğu gibi maden karanlığında önce yükselen ışıklarla açılıyor, ardından ritmik ayak seslerini ve en son da işçilerin yüzlerini görüyoruz. Yönetmen bizi madenin derinliklerine ve boğuculuğuna indiriyor ve sonu gelmeyen mesailerin yeni bir başlangıcını daha izliyoruz. Ama bu sefer çalışmalar keskin alarm sesleri ve acı yakarışlarla yarım kalıyor çünkü bir işçi kaza geçiriyor. Arkadaşlarının omuzlarında çıkarılarak kurtarılmaya çalışılıyor. Bir işçinin ölümüyle sonlanan bu kaza filmin fitilini ateşleyen nokta oluyor. İşçiler, arkadaşlarını toprağa verdikten sonra madenin çayhanesinde otururken İlyas, tüm film boyunca devam eden aydınlatma ve bilinçlendirme gayretiyle işçi arkadaşlarını uyarıyor. Düzenin böyle gitmeyeceğini, takdir-i ilahinin değil patronun uyanıklığının kendilerini ölüme sürüklediğini anlatıyor. Ancak bu söylev hem diğer işçiler tarafından ciddiye alınmıyor hem de kumpanyanın gelmesiyle yarıda kesiliyor. Çünkü işçiler her ne kadar o zor çalışma şartları altında günlerini geçirseler de kendilerinde bu düzeni değiştirmeye yetecek gücü bulamıyorlar, tek arzuları bu boğucu yaşamdan basit eğlencelerle kurtulmak.



Müfettiş çağırmak adına İlyas önderliğinde başlayan imza toplama, kısa sürede patron ve sendikanın radarına giriyor. İşçilerle değil patronlarla el ele veren sendika düzeni hem bu aykırı sesi kesmek hem de kendi yerlerini korumak adına işçileri toplayıp onları sessizliğe ve sükunete davet ediyor. Burada işçilerin sadece işverenlere, devlete karşı değil kendi sendikalarına karşı da mücadeleleri görüyoruz. Zaten işçi mücadelesi tarih boyu kendilerine karşı el ele vermiş tüm düzene karşı koyma çabası olmuştur. Çünkü bu kavga işçilerin can güvenliği ve insani yaşam koşulları talebiyle statükonun kâr hırsının ve düzeni sürdürme gayretinin çatışmasıdır.




İşçilerin mücadelesini yavaşlatamayan işveren-sendika iş birliği çözümü, sorunu kökünden halletmekte buluyor ve İlyas’ı fabrika girişinde vurduruyor. İlyas çok ciddi yaralanmasa da hastaneye yatırılıyor ve bu olay mücadeleyi daha da şiddetlendiren unsur oluyor. İlyas’ın yokluğunda Nurettin, Ömer ve İsmail madende iş yavaşlatma eylemi organize ediyor. Patron ve sendika bu eylemi hemen sonlandırmak istese de ellerinden bir şey gelmiyor. Bu sırada fabrikanın mühendisi 17. ve 18. ocakta bakım gerekliliğini patrona bildiriyor ancak patron siparişlerini yetiştirme bahanesiyle iş sürdürme kararı alıyor ve İlyas ve arkadaşlarını 18. ocağa gönderiyor. Ardından İlyas, Nurettin, Ömer ve diğerleri 18. ocakta çalışmalarını sürdürürken göçük oluyor ve buradan itibaren işçilerin hayatta kalış çabasını izliyoruz. Yönetmenin yer altı aksiyonu gibi heyecanlı ve bir o kadar da gerçekçi verdiği bu sahnelerde Soma’da, Kozlu’da ve birçok madende ölenlerin acılarını tekrar hatırlıyoruz. Dakikalarca süren bu hayatta kalma mücadelesinin ardından işçileri omuzlarında İlyas’ın cansız bedeniyle görüyoruz. Yine bir kazada bir dostlarını daha kaybetmiş ve bu sefer onları bir olmaya çağıran İlyas’ı kaybetmiş olan işçiler bu sefer tek bir vücut halinde el ele yürüyorlar. Bir nevi yaşamı ve söyledikleriyle işçi dostlarını birleştiremeyen İlyas, kazada can vererek bunu gerçekleştirmiş oluyor.



Maden filmi, Türk sinemasında sinematik yönüyle olduğu kadar dönemin politik atmosferinde maden işlerinin zor çalışma şartlarına, yaşanan kaza ve ölümlere, sendikanın iki yüzlülüğüne ve işveren kurnazlıklarına en gerçekçi tondan değinmesiyle çok ayrı bir yerde duruyor. Eleştiri dilini sinema diliyle birleştiren bu filmi, 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda tekrar izlemek 45 yıl sonra dahi birçok problemli yapının ne kadar az değiştiğini görmemizi sağlıyor.








Kaynakça:







1.300 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page