top of page
  • Ahmet Erdem Yavuz

Kusursuz Adaptasyona Bir Örnek: Johnny Got His Gun ve One

Sinema ve uyarlama kavramları söz konusu olduğunda alışık olduğumuz şey, genellikle bir edebi eserin filme uyarlanmasıyken; sayıları fazla olmamakla birlikte filmlerin, müzik tarihine damga vurmuş şarkılara ilham olduğu da görülür. Bu yazıda Metallica’nın “One” şarkısı ile bu parçaya ilham veren “Johnny Got His Gun” filmi ve başarılı bir uyarlamanın nasıl yapılabileceği tartışılacaktır.


Film, 1. Dünya Savaşı sırasında, Batı Cephesine – Fransa’ya - savaşa gönderilmiş ve dibine düşen havan topu yüzünden ellerini, ayaklarını, gözlerini ve yüzünün büyük bir kısmını kaybetmiş; bu yüzden, hayatını ancak makineye bağlı bir şekilde sürdürebilen Johnny adında genç bir adamın hayatını anlatıyor. Bu tek cümlelik özet bile filmin ne derece vurucu olduğunun habercisi sayılabilir. Filmin başında gerçek görüntüler eşliğinde 1. Dünya Savaşında cephelere gitmek üzere hazırlanmış, gemilere binen insanlar görülmektedir.. Bu şekilde anlatılacakların gerçekle olan bağı izleyiciye henüz filmin ilk sahnelerinde yansıtılır. İntro’dan sonra ameliyat masasında yatan bir asker ve çevresindeki doktorların konuşmalarıyla film başlar ve akış boyunca geçmiş ile güncel zamana gidip gelen sahneler izleriz. Bu görüntüler arasındaki ayrım renkli ve siyah beyaz sahne tercihleriyle sağlanmıştır. Fakat renkli filmlerde alıştığımızın aksine, geçmişten bahseden sahneler renkli, şimdiyi anlatanlar ise ise renksizdir. Ayrıca, bir noktadan sonra Johnny’nin bilincini geri kazanmasından itibaren gördüğümüz renkli sahnelerin de hayal olduğunu anlarız. Yani, hayallerin renkliliğine karşı; savaşla yoğrulmuş gerçek dünyanın renksizliği çarpıcı biçimde ortaya konur. Film boyunca baş karakteri ziyarete gelen subayların askere yalnızca bir et parçası muamelesi yapar çünkü onlara göre Johnny artık duyamayan ve hiçbir şey hissetmeyen değersiz birinden ibarettir. Hatta, onu gözden uzak tutmak için malzeme odasına koydururlar. Film boyunca askerin düşünce ve hislerini iç ses olarak duyarız zira konuşacak bir ağzı dahi yoktur. Johnny, kendisine ne olduğunun farkına vardığı andan itibaren, komutanlarının bu tavrına karşılık; kaç gün geçtiğini anlamak için gece ve gündüz döngüsünü bir şekilde kafasından hesaplar ve herkes gibi bilinci yerinde bir canlı olduğunu önce kendisine, daha sonra ise çevresindekilere kabul ettirmek ister. Ayrıca, film süresince izleyiciye asker takımının katı ve duygusuz tavrına karşı; dolaylı bir şekilde din kavramı bir sığınakmış gibi öne sürülür. Örneğin, siyah beyaz sahnelerde; tamamen makineye bağlı yaşayan Johnny’yi anlamaya çalışan ve ona insan değeri veren kim varsa boynunda haç takmaktadır. Daha net bir örnek vermek gerekirse; Son sahnelerden birinde, üst rütbeli bir subay; odada bulunan askeri pedere, ona diyecek bir şeyiniz yok mu? En azından intihardan vazgeçirmeyi deneyin, dediğinde; pederden, “O sizin mesleğinizin bir ürünü, benimkinin değil” gibi çarpıcı bir cevap alır.


Filmin yönetmeni Dalton Trumbo 1940’lı yılların başında Komünist Parti’ye katılmış, Hollywood’un oldukça aktif senaristlerinden biriydi. Bunun yanında, yazdığı kitap ve hikayelerin sayısı da bir hayli fazladır. Küvetin içinde bile bir şeyler yazıp çizdiğini gösteren fotoğrafı da bir nevi bunu destekler niteliktedir. Tabii ki, Komünist Parti üyeliğinin daha sonra başına ne gibi sıkıntılar açtığını düşünmek zor değil. İkinci Dünya Savaşının hemen ardından o da, Amerikalı senatör Joseph McCarthy’nin başını çektiği ve literatüre McCharthism olarak geçen, ABD’deki komünistlere veya onlara sempati duyanlara karşı yürütülen cadı avının bir kurbanı oldu. Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi(HUAC) tarafından açığa alınıp sektörden uzaklaştırıldı ve hatta komite karşısında tanıklık yapmayı reddettiği için 11 ay hapis yattı. Kara listeye girmesine rağmen yazma tutkusundan hiç vazgeçmeyen Trumbo; kimi zaman takma adlarla, kimi zaman ise başka yazarların isimlerini kullanarak hayalet yazarlık yaptı. Hatta bu şekilde, Roman Holiday (1953) ve The Brave One (1956) filmleriyle En İyi Senaryo Oscarı’nın sahibi oldu. 1960 yılında yazdığı Exodus ve Spartacus filmlerinde ismini açık açık kullanmasıyla Hollywood’daki sosyalist yazarlara karşı uygulanan kara listenin delinmesinin önünü açtı. Yönetmenin tek filmi olan Johnny Got His Gun, 1939 yılında yayınlanmış olan kendi kitabının bir adaptasyonudur.


Film tüm çarpıcılığına rağmen dünya sinemasında bir kült haline gelmesi, Johnny Got His Gun’dan 8 yıl sonra kendisinden yola çıkılarak yapılan Metallica’nın One adlı adaptasyonuyla mümkün olmuştur. Şarkıyı meydana getiren ve filmi yeniden gündeme taşıyan gruptan bahsetmek gerekirse; İlk çalışmaları olan Kill ‘Em All’dan (1983) bir sene sonra yayınlanmış olan Ride the Lightning (1984) albümünde kendi tarzını oturtan Metallica, Creeping Death (1984, Ride the Lightning) ve For Whom the Bell Tolls (1984, Ride the Lightning) şarkılarıyla adaptasyon konusunda ne kadar becerikli olduklarını ve aynı zamanda edebiyat-sinema konularına olan ilgilerini dinleyicilerine hissettirmişti. Bunun yanında; Master of Puppets, Leper Messiah ve Disposable Heroes şarkılarıyla Thrash Metal'e ilk kez toplumcu bir bakış getirmişti. Master of Puppets'dan (1986) sonra gelen ...And Justice for All'da da (1988) Metalica aynı çizgiyi sürdürmeye karar verdi. Johnny Got His Gun filmininden yol çıkılarak uyarlanan One adlı şarkı da bu albümde dinleyicilerle buluştu.

Herhangi bir sanat eserinin daha kısa bir türde adaptasyonunu yapabilmek her zaman oldukça meşakkatli olmuştur. Bir filmi veya kitabı şarkıya dönüştürmek bunun en zorlayıcı örneklerindendir. Tüm maharetlerinizi göstermek için yalnızca 7-8 dakikanız vardır ancak One adlı parça bunun mümkün olduğunun bir örneğidir:


“Rahme geri döndüğümde her şey fazlasıyla gerçek

hissetmem gereken hayat, pompalarında

Ama iyileşmek için can atamıyorum

Yaşayacağım zamanı beklemiyorum

Bana batırılan tüp yoluyla besleniyorum

Savaş zamanı bir yenilik gibi

Beni var etmeye zorlayan makinelerle bağlıyım

Bu hayatı benden alın

Ölümü dilerken nefesimi tutuyorum

Tanrım lütfen beni uyandır”


Özellikle, makinelere bağlı olarak yaşamak zorunda olmayı ana rahmine dönmek olarak tarif etmek gerçek manada bir şairaneliğin göstergesidir. Ayrıca, şarkının kayıt işleri tamamlanmadan önce filmi izlememiş olan grup üyelerinin film hakkında bildikleri tek şey, filmin konusudur. Bu, müzik ve söz yazmanın esasında bilgiden çok, duygulara dayandığının güzel bir göstergesidir. Müzik açısından ise parça, akustik gitarla yavaş ve melodik başlayıp gittikçe daha coşkun ve şiddetli hale bürünür. Filmdeki karakterin içinde biriken öfke ve hayal kırıklığını en etkili aktarabilmenin yolu şarkının ikinci kısmındaki sert ve hızlı ritimlerden geçmekte. Bunun yanında, şarkıda sıklıkla kullanılan avuç içinin elektrogitarın köprü tarafındaki tellere yaslanmasıyla gerçekleştirilen “palm mute” tekniğiyle bilfiil silahların ateşlendiği bir çarpışmada olduğumuz izlenimini ediniriz. Ve fakat, bu açıdan film ile şarkıyı kıyasladığımızda şarkıdaki isyan halinin aksine; filmde çaresizlik ve kabullenişi görüyoruz. Dolayısıyla, kitleleri harekete geçirmek ve değişim için heyecan uyandırma konusunda One parçası filmin yapamadığını yapmıştır.


Son olarak, söz konusu şarkının Metallica tarihinde de ayrı bir yeri vardır. Grup ilk yıllarında, hiçbir şekilde şarkılarına klip çekmeyeceğini belirtmesine rağmen; ilk kez One parçası için bu prensibi göz ardı etmiştir. Söz konusu klip; filmden sahneler barındıran oldukça sade ve mütevazi bir iştir. Klipte kullanılacak sahnelerin titizlikle seçildiği daha ilk dakikalardan anlaşılabilir. Johnny’nin durumunun filmin en başında doktorlar tarafından teşhis edildiği ilk sahne ile klip başlar ve daha sonra küçükken babasıyla demokrasi üzerine yaptığı şu çarpıcı diyaloga yer verilir:


“Johnny: Demokrasi nedir?

Babası: Genç insanların birbirini öldürmesidir, bence.

Johnny: Sıra bana geldiğinde beni de gönderecek misin?

Babası: Demokrasi uğruna her baba tek evladını bile feda eder.”


Buradaki gibi; klip boyunca filmdeki sahneler gösterilir. Herhangi bir uyumsuzluk gözlemlemek bir kenara; filmin vermek istediği duyguların, grup üyeleri tarafından ne kadar doğru şekilde anlaşıldığına ve yansıtıldığına şahit oluruz.


Sonuç olarak, Johnny Got His Gun filmi konusu ve biçimi bakımından oldukça çarpıcıdır. Filmin yönetmeni ve aynı zamanda yazarı olan Dalton Trumbo’nun hikayesi de bizlere farklı bir kapıyı aralamıştır. Metallica’nın bu film üzerine yaptığı One adlı uyarlama ve buradaki başarısı yalnızca grubu ileri taşımakla kalmamış, Johnny Got His Gun’ı döneminde olmadığı kadar popüler yapmıştır. Adeta filmin kısa özeti sayılabilecek bu parça hala Metallica setlistlerindeki değişmez yerini korumaktadır. Öyle gözüküyor ki; bu şarkı sayesinde benim gibi birçok kişinin daha filmi merak edip izlemesini sağlayacaktır.


Kaynakça





193 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page