top of page

Kendi Tarihini Yazarak Direnmek: The Watermelon Woman

Yazarın fotoğrafı: Öykü ÖztürkÖykü Öztürk

“Bunu söyleyen ben olacağım: Ben işin daha başında olan siyah lezbiyen bir yönetmenim, ama söyleyecek çok şeyim ve yapacak çok işim var.”


Bilinen ilk açık siyah lezbiyen yönetmen olan Cheryl Dunye’nin Cheryl adında siyah lezbiyen bir yönetmenin, kendisi gibi siyah bir lezbiyen olan oyuncu Fae Richards’ın hayatını filme alma çabasını anlattığı The Watermelon Woman, erkek heteroseksüel bakışa meydan okurken sinemanın eril tarih söylemine direnme aracı olarak kullanımını örnekliyor. Kayıp tarihlerini yeniden yazmak için işe koyulan genç yönetmen Cheryl’in Yeni Kuir Sinema’ya yeniden can veren hikayesi, siyah lezbiyen bir kadın olarak film yapmanın zorluklarını mizahi bir üslupla ele alıyor. Otobiyografik bir nitelik taşıyan film, Dunye’nin kendisiyle birlikte herkesi ilgilendiren hikayeleri işleme misyonunun uzun metrajdaki ilk örneği. Dunye, bizzat kendisinin oynadığı Cheryl karakteri üzerinden ilk filmini çekme sürecinin samimi bir anlatısını sunuyor.



Cheryl, 30’lar Hollywood’unun Mummy tiplemesine hayat veren siyah kadınlardan biri olan Fae “The Watermelon Woman” Richards’ın hayatını dokümente etmeyi amaçlarken çeşitli engellerle baş ediyor. 16 mm’lik film ile 90’ların video kayıtlarını dönüşümlü bir biçimde kullanıldığı filmde (Yohannes, 2020), Richards’ın kayıtları ile Cheryl’in gündelik hayatı ve yaptığı röportajlar pseudo- belgesel formatında verilmiş. Böylelikle Dunye, herkesin umursayacağı filmler çekme misyonuna izleyici ile Cheryl arasında sağladığı yakınlık ile bir adım daha yaklaşmış. İzleyicinin, Cheryl’ın gündelik hayatına, hayatında yer alan kadınlara ve bir parçası olduğu topluluklara dair mahrem anlara erişiminin olması, siyah lezbiyen deneyime içeriden bir bakış atabilmesini sağlamış. Bu vesileyle Dunye, Yeni Queer Sinema’nın heteronormatif standartlarla mücadele ederken yalnızca mesele edilinen konuları değil, geleneksel anlatım biçimlerini de sınadığını örneklemiş.


The Watermelon Woman çoğu Yeni Queer Sinema filmi gibi düşük bir bütçeyle, Dunye’nin yakın çevresindeki kadınların desteğiyle çekilmiş. Dunye’de olduğu gibi Cheryl’ın projesinde de kadınların oldukça önemli bir noktada durduğu görülüyor. Filmi ortak bir proje haline getirmeye yeltenen beyaz sevgilisi Diane, kendisi gibi siyah lezbiyen bir kadın olan yakın arkadaşı Tamara, annesi Irene, röportaj yaptığı kadın akademisyenler, Fae’nin hayat arkadaşı June ve daha nice kadın Cheryl’ın, Fae Richards’ın duyulmayan hikayesini yaşatabilmesi için çaba sarf ediyor. Hatta bazılarının düşündürdükleri projeyi dönüştürecek, Cheryl’ın yaratım sancısını etkisi altına alacak nitelik kazanıyor. Cheryl, bu kadınlar vesilesiyle Fae’nin hikayesinde derinleşip arşiv kayıtlarının yetersizliğiyle yüzleştiğinde yer yer boşluğa düştüğünü hissetse de misyonuna tutunmaktan vazgeçmiyor. June’un da ondan rica ettiği üzere, öldüklerinde tarihe karışabileceğinin bile garantisi olmayan hikayelerini duyurmak için elinden geleni yapıyor.



Cheryl’ın hayatına dokunan kadınlardan biri olan, aynı kaset dükkanında çalıştığı yakın arkadaşı Tamara ile bulunduğu sosyal çevreler, zamanın siyah lezbiyen deneyiminin özgün ve çeşitli bir tasvirini sunuyor. Tamara, bir başka siyah lezbiyen bir kadınla ilişki halindeyken Cheryl, kaset dükkanında tanıştığı beyaz burjuva bir kadın olan Diane ile flörtleşmeye başlıyor. Tamara’nın Diane’e karşı olan şüpheci tavrı zaman içerisinde Cheryl ile olan arkadaşlığını yıpratıyor.


Diane’in ayrıcalıklarının farkında olmadığını ve siyah davranma çabasında olduğunu öne süren Tamara, Cheryl’a Diane’in kendi deneyimlerinden ne kadar uzak bir yaşantı sürdüğünü anlatma çabasına giriyor. Tamara ile Cheryl zamanla uzaklaşsalar da Cheryl ve Diane’in ilişkilerindeki problemler gün yüzüne çıkıyor ve yollarını ayırma kararı alıyorlar. Bu süreçte Dunye, izleyicinin ırklar arası lezbiyen ilişki dinamiklerine vakıf olabilmesini sağlarken bir yandan da başka bir siyah kadının dışarıdan bakışıyla Cheryl ve Diane’in ilişkisindeki güç dengesizliğini açığa çıkarıyor.



Filmin en önemli kırılma noktası şüphesiz ki June’un, Cheryl’ın Fae hakkında doğru bildiği yanlışlar olduğunu açığa çıkardığı sahne. Cheryl, Fae’nin birçok ortak projede yer aldığı yönetmen Martha Page ile yaşadığı ilişkinin, görünenin ardında ağır gerçekler barındırdığını öğrendiğinde boşluğa düştüğünü hissediyor. Fae’ye dair kayıtların yetersizliğinden ötürü ulaşabildiği bilgi kırıntılarına tutunmaya, onun hikayesini yaşatmak için eline ne geçtiyse açıklamaya uğraştığı için misyonunun çıkış noktasından uzaklaştığını fark ediyor. Fae’nin Hollywood’da siyah lezbiyen bir kadın olarak açtığı yoldan öte, Fae’den daha ayrıcalıklı bir konumda yer alan ve hakkında daha fazla arşiv kaydı bulunan beyaz sevgilisi Martha ile olan ilişkisinin peşine düştüğü gerçeğiyle yüzleşiyor. June, Cheryl’a Fae hakkında çekilecek bir belgeselin genç siyah lezbiyen sinemacılara verdiği ilham ve sektördeki varlığının onlara açtığı alan etrafında şekillenmesi gerektiğinden bahsediyor. Kendisini ailelerinin bir parçası olarak görüyorsa sadece birbirlerine sahip olduklarını anlamasını salık veriyor. Böylelikle izleyiciyi kesişimsel feminizm üzerine düşünmeye sevk eden Dunye, daha önce beyaz perdede örneğine pek rastlanılmamış bir tartışmaya kapı açıyor. Farklı sosyal ve politik kimliklere sahip kadınların karşı karşıya kaldığı baskının yalnızca kadınlık

deneyimine dayanmadığını teşhir ederken çeşitli kimliklerin kesişiminin özgün deneyimler doğurabileceğini örnekliyor.



Filmin sonunda Fae Richards’ın gerçek bir şahıs olmadığını açıklayan Dunye, lezbiyen Afrikalı Amerikan kadınların Hollywood’daki görünmezliğini ve haklarındaki bilgilerin sınırlılığını ortaya sermek adına böyle bir film çektiğinden söz ediyor. Kimi zaman insanın kendi tarihini yaratması gerekiyor, Fae ve Cheryl’in hikayelerindeki paralellikler de bu ihtiyaca ışık tutuyor.


Cheryl’ın yaşadığı çeşitli zorluklara göğüs gererken karamsarlığa boğulmadan kimliğini kutlayabilmesi, sinemada siyah kuir temsilini katmanlarıyla ele alınması açısından bir kilometre taşı niteliği taşıyor. Etnik azınlıkların ve kuir bireylerin toplumsal hayatta yüzleştikleri zulüm ve baskıyı teşhir ederken kişisel öykülerini gerçeğe uygun şekilde yansıtabilmek, sahici temsiller yaratabilmenin tek koşulu.

Silinmeye çalışılan hikayelerine rağmen var olduğunu haykırmanın gururunu taşıyan Dunye, Cheryl karakteri üzerinden sinema sektöründe siyah lezbiyen bir kadın olarak var olmanın gerçekçi bir tasvirini sunuyor.



Kaynakça:

Yohannes, N. (2020). Revisiting “The Watermelon Woman”, Cheryl Dunye’s Refreshingly Disruptive Directorial Debut. The Spool. https://thespool.net/reviews/movies/the-watermelon-woman-cheryl- dunye-retro-review/


100 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


  • Grey Twitter Icon
  • Grey Instagram Icon

© 2020 by BÜ(S)K

Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü

bottom of page