top of page
Ayşen Beyza Lezgioğlu

Kanıksamanın Dayanılmaz Ataleti: Postacının Beyaz Geceleri

Postacının Beyaz Geceleri, Andrei Konchalovsky’nin 2014 yapımı dram filmi. Kara yoluyla erişilemeyen bir Rus köyünde postacı olan Lyokha’nın uykusuz gecelerinden ismini alan film, gündelik dertlerle bezeli olsa da Rusya’nın ve Rus insanının artık kabuk bağlamış nihilizmini de gözler önüne seriyor. Rusya’nın büyüleyici atmosferini ve duygusu manzarasına içkin, koyu bir melankoliyle örtük taşrasını tüm duruluğuyla yansıtmayı başaran Aleksandr Simonov, görüntü yönetmeni olarak harika bir iş çıkarıyor.

Köye tek ulaşım kaynağı olan tekneyle karşı kıyıdan mektup ve gazete taşıyan baş kahraman Lyokha, artık kanıksadığı tekdüze yaşamı içinde küçük umutlarını ve sevinçlerini bile gösterişsizce yaşıyor. En büyük ve uzun süreli beklentisi liseden beri hoşlandığı Irina’dan karşılık görmek olan Lyokha, Irina’ya asla açılmıyor, böyle bir niyeti varmış gibi de görünmüyor. Irina’nın bir çaresini bulup da kaçmak için can attığı, başka bir erkekle beraber olduğuna şahit olduğu bu köyde Lyokha, bir şeyleri değiştirmeye kudretinin olmadığını yıllar önce anlamış da artık direnmeyi de itirazı da her türlü eylemi de unutmuş ve bir tek payına beklemek kalmış gibi bekliyor, bekliyor… Irina’nın bir gün gideceğini bile bile bekliyor. Beklerken, Irina’nın oğlu Timur’a da arkadaşlık ederek hem sevdiği kadına bir parça yakın olmuş oluyor hem de kalan günleri eritiyor. Köyün diğer sakinleri de Lyokha’dan farksız bir uyuşukluk ve umutsuzluk içindeler. Konchalovsky’nin evleri içinde değişik açılarla yansıtarak filme belgesel tadı kattığı bu köylüler (filmdeki köylüler oyuncu değiller gerçekten de oranın yerlileri) alışmış, durulmuş, vazgeçmiş Rus köylüsünün alelade örnekleri. Uçsuz bucaksız Rus taşrasında Konchalovsky’nin kamera oyunlarıyla bize hissettirdiği bireyin küçüklüğü, yalnızlığı, sebepsizliği hissi, orada yaşayan köylülerin hayatını ele geçirmiş görünüyor.

Filmin bireylere ve varoluşa odaklı gidişatı, Lyokha’nın teknesinin motoru çalınınca daha direkt bir devlet-toplum eleştirisine dönüşmeye başlıyor. Halkının perişanlığı asla “kudretine” zeval getirmeyen devletin, halkı dünyayı tadamamışken uzaya çıkan devletlerin artık kara bir komedi halini alan ama aynı zamanda hüzünlü mağrurluğu, Lyoka’nın teknesine yeni bir motor verilmesi için merkeze gittiğinde gördüğü uzay mekiğine aldırış etmemesiyle daha da gülünçleşiyor. Böylece o mekiğin ardındaki zihniyetin lümpenliği ve tutarsızlığı gittikçe büyürken Lyokha’nın maruzatı ve o teknenin istenen motoru sembolleşiyor, kökleniyor, pek çok derdi kapsar hale geliyor. Postacının Beyaz Geceleri sabırlı bir film. Bir aşamada sabırlı olmak da zorunda çünkü bu kadar kanıksanmış mağduriyetleri ve bunun getirdiği melankolik ataleti başka türlü gözlemleyebilmek bile mümkün değil.

369 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page