İklimler bir kadın ve bir erkeğin, Bahar ve İsa’nın, ilişkilerinden çok iletişimsizlikleri etrafında örülen bir film. Cannes’da Fipresci ödülü başta olmak üzere birçok festivalden ödüllerle dönen bu filmde, karakterlerin sürekli olarak kendi dertlerini paylaşmak konusundaki ketumluklarına ve bu ketumluktan doğan hıncın pasif agresif, hatta bazen agresif bir şekilde yüzeye çıkışlarına şahit oluyoruz. Kadın-erkek ilişkileri böyledir demekten çok, bir kadın-erkek ilişkisinin sağlıksız kişiler ve ortamlarda neye dönüşebileceğini gösteriyor bize Nuri Bilge Ceylan. Ve tüm bunları yaparken yine kendine has bir sinematografi ve anlatım tarzı ortaya koyuyor.
Karakterleri incelemeden önce olay örgüsünü kısaca anlatmam gerekirse; Bahar ve İsa ilişkileri kopma noktasına gelmiş iki karakter. Bunda her ikisinin de payı olsa da biz daha çok İsa’nın bu nedenleri hazırlayışını görüyoruz. Beraber çıktıkları tatilde sorunların baş göstermesiyle kararını veren İsa, Bahar’a ayrılmak istediğini söyler ve biraz sarsılarak da olsa ayrılırlar. Bu ayrılıktan sonra çevresiyle yapay da olsa iletişim kurmaya çalışan İsa, çözümü eski takıntısı Serap’ın evinde bulur. İsa ikili ilişkilerinde güce, hakimiyete sahip olmak isteyen bir karakterdir. Onun için ilişkinin seyri değil kendi otoritesidir önemli olan. Bahar’la olduğu gibi Serap’la da bu tarz bir ilişkiye girer. İsa önce ‘femme fatale’ tipine bürünen Serap’ın tavrı karşısında sarsılır ve tedirgin olur, ancak sonra hem cinsel ilişki hem de fındık sahnesi aracılığıyla Serap üzerinde hakimiyet kurma çabasına girişir. Bu çabasında başarılı olduktan sonra Serap’a olan ilgisini kaybeder ve Bahar’la tekrar ilişki kurmak ister. Bahar için çalıştığı yere, Ağrı’ya gidip değişim vaatleriyle tekrar bir araya gelme isteğini dile getirir. Bahar’ın pek olumlu olmayan tavrının ardından umutsuzca oteline gidip yarınki geri dönüş uçuşunu bekler. Bu sırada bir şekilde İsa’ya inanarak her şeyi bırakıp gelen Bahar, sabah olduğunda İsa’nın ona iş saatini sormasıyla anlar ki İsa aslında hiç değişmemiştir, sadece yine istediğini elde etmeye çalışmıştır. Son sahnede yaşadığı hayal kırıklığının ardından Bahar işine geri döner ve onun arkasından İsa’nın uçağı İstanbul’a doğru yol alır.
Filmin ana karakteri İsa olmasına rağmen ben önce Bahar üzerinden bir analiz yapmanın daha sağlıklı olacağını düşünüyorum. Filmin Bahar’ın yüzüyle açılıp yine Bahar’ın yüzüyle kapanması kendisinin film adına ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. İlk sahneden itibaren Bahar’ın söyleyecek çok şeyi olduğunu anlıyoruz, ancak filmin başından sonuna dek iletişim kurmayı reddediyor. Bu reddedişin sebebinin yılgınlık olma ihtimali, film ilerledikçe İsa’nın kendini açık eden karakteriyle beraber artıyor. Filmde İsa’nın genç sevgilisi olarak ikincil rolde var olan Bahar’ın İsa’yla tek etkileşime geçiş yönteminin de pasif-agresif bir tutum çerçevesinde olması, aslında Bahar’ın ve ilişkinin dile getirilmeyen ne kadar çok problemi olduğunu gösteriyor.
Filmde yönetmen Nuri Bilge Ceylan tarafından canlandırılan ana karakter İsa, sevgilisi Bahar’a sürekli samimiyetsiz ve korumacı ilgi gösteren bir karakter. Bu ilgi öyle yapay ve boğucu geliyor ki, sahilde İsa tarafından kumun altına gömüldüğü rüyasından terler içinde uyanıyor Bahar. İlginin ardına saklanan tahakküm kurma çabasını İsa - Serap ilişkisinde de görmemiz sayesinde İsa’nın kadın-erkek birlikteliklerindeki hükmetme arzusunun ilişki kurma arzusundan çok daha üstün olduğunu görüyoruz. Ancak bu güç istenci de kalıcı bir şey olmaktan öte sadece kısa süreli bir tatmin. Hem Serap’a hem de Bahar’a olan ilgisini ve heyecanını bu tatmin gerçekleştikten sonra kaybetmesi de bunun en büyük göstergesi.
Filmin sahip olduğu sinematografi ile karakterler arasındaki ilişkiyi anlatmak istediğimde tek cümle yeterli olur benim için: Sinematografi karakterleri kendilerinden daha iyi ifade ediyor. Gerçekten de kendilerini anlatmakta pek hevesli olmayan bu karakterleri anlamak için sahip olduğumuz en kuvvetli enstrümanlardan biri şüphesiz sinematografi. Nuri Bilge Ceylan sineması ve İklimler filminin sinematografisi birçok yönden ele alınabilir ama ben burada iki nokta üzerinde duracağım.
İlk olarak yönetmenin karakterlerin yüzlerine uzun süreli yakın çekimler yaptığını görüyoruz. Bu çekimler sadece karakterlerin duygularını aktarmak için kullanılan bir yöntem değil, mevcut olan tek samimi yöntem. Neredeyse hiçbir zaman bu samimiyeti göstermeyen karakterler, yakın planın kullanıldığı sahnelerde duygularını bizden gizleyemeden kendilerini açık ediyor. Filmin başında ve sonunda ağlarken gördüğümüz Bahar bunun en büyük örneği. Önce İsa’yla ilişkilerinin hali ve hatta belki de kendini soktuğu durum sebebiyle uzaklaşıp ağlıyor. Filmin sonunda ise tüm güveninin ve beklentisinin İsa’nın tutumuyla boşa çıkarılması sonucunda yakın çekim yine karşımıza çıkıyor. Daha önce bahsettiğim Serap’ın evindeki ilk sahnede de Serap’ın küçük düşürücü, İsa’nın da sarsılan ama bozuntuya vermeyen tavrını anlamlandırabileceğimiz tek yer yüz ifadeleri. Karakterler arasındaki bu 5-6 dakikalık gerilimi onların yüzlerinden izlemek oldukça haz verici.
İkincil olarak, karakterler arasındaki psikolojik uzaklığı fiziksel düzlemde mizansenle de yansıtıyor Nuri Bilge Ceylan. Küçücük otel odasında sanki aralarında metreler varmış gibi yerleşen İsa, Bahar’a kendi söylediğini duyurmakta bile zorlanıyor. Birkaç sahne sonra sahilde uyandığında yanında İsa’yı gören Bahar yine ondan uzaklaşarak kıyıya doğru ilerliyor. Bu mesafe sadece ana karakterlerimiz arasında değil, aynı zamanda İsa’nın Serap’la kurduğu ilişkide de mevcut. Yine Serap’ın evinde geçen sahnede, İsa yüzüne gülündüğünde Serap’tan uzaklaşarak ilerideki sandalyeye oturuyor. Bu uzaklaşma İsa’nın kendini daha sağlam ve güvenli bir pozisyona koyma güdüsünün fiziksel bir tezahürü olarak ortaya çıkıyor.
İncelememi bitirmeden önce İklimler'de dikkat çekmek istediğim bir nokta da diyaloglar. Nuri Bilge Ceylan’ın bilhassa Bir Zamanlar Anadolu’da sonrası güçlü sinematografisinin yanına güçlü senaryolar eklediğini biliyoruz. İklimler de bu gelişimin izlerini taşıyan yönlere sahip kanımca. Filmin ana teması olarak özellikle birçok defa üzerinde durduğum iletişimsizliği diyalogların dile getirmeden söyledikleriyle görüyoruz. Birbirlerine direkt olarak cümle dahi kurmayan bu karakterlerin konuşmalarının satır araları satırlar olmaya başlıyor bir süre sonra. Bu satır aralarını genişleten mimikler ve tonlamalar bazı noktalarda – sanırım başrollerin profesyonel oyuncu olmamalarından dolayı- istenilen etkiyi yaratmakta zayıf kalsa da bütünde iyi bir izlenim bırakıyor.
Genel resme baktığımda iletişimsizlik ve erkeğin güç istenci etrafında örülen bu film kesinlikle izlemeye değer. Film senaryo, diyalog ve oyunculuk anlamında önemli şeyler sunmakla beraber asıl kıymetini Nuri Bilge Ceylan’ın bu hikayeyi filme dönüştürürken yaptığı sinematografik tercihlerde saklıyor. Bu tercihler hem yönetmenin temayı ele alış tarzıyla ilgili ipuçları sunuyor, hem de Nuri Bilge Ceylan sinemasıyla ilgili birçok izlenim elde etmemizi sağlıyor.
Comments