top of page
  • Yazarın fotoğrafıOrhan Türdin

İNSANA DAİR HER ŞEY: YOUTH (2015)



“Duyguların abartılı olduğunu düşünüyorsun ama bu saçmalık. Duygular sahip olduğumuz tek şey.”


Duygularımız, bizleri biz yapan en önemli şeydir. Duyguları olmayan insan yoktur. Bazıları onları açıkça belli ederken, bazıları gün yüzüne çıkarmaktan korkar ve yüreğindeki derinliğe gömer. Ama mutlaka duyguları vardır. Ben hiçbir şey hissetmem diyen, en soğuk görünen insan bile ancak başkalarından saklayabilir duygularını. Gece uyku tutmadığında, başını yastığa koyduğunda baş başa kaldığı ebedi dostu veya düşmanıdır duygular ve onlardan kaçamaz. Youth filminde dendiği gibi, duygular sahip olduğumuz tek şeydir. Duygular, insana dair her şeydir.


The Consequences of Love (2004), Il divo (2008) ve “Yabancı Dilde En İyi Film” Akademi Ödüllü The Great Beauty (2013) gibi işlere imza atmış başarılı yönetmen Paolo Sorrentino'nun yazıp yönettiği 2015 yapımı İtalyan komedi-drama filmi olan Youth (orijinal adıyla La Giovinezza) adeta gençliğe bir saygı duruşu ve aynı zamanda mükemmel bir yaşlılık anlatımı. Film, iki yaşlı yakın arkadaş Fred (Michael Caine) ve Mick’in (Harvey Keitel) hayatlarına, İsviçre Alpler ’inde lüks bir otelde tatil yaparken ayna tutuyor. Fred emekli orkestra şefi ve besteci, Mick ise yönetmendir. İngiltere Kraliçesi, Fred’den özel olarak bir performans sergilemesini istemektedir ancak Fred son derece isteksizdir ve ısrarla kişisel sebeplerden dolayı teklifi geri çevirir. Mick ise Fred’e göre daha canlı, üretken, aktif bir imaj çizmektedir. Ancak o da yaşlandığını inkâr etmez. Vasiyeti olarak görülen son bir harika film yapmanın peşindedir. Otelde Jimmy (Paul Dano) adında genç bir oyuncu ve Fred’in kızı Lena (Rachel Weisz) da vardır. Bu karakterler de filmde gençliğin temsiliyeti olarak karşımıza çıkarlar. Henüz hayattan ümidi kesmemiş, daha genç, daha toy, daha tecrübesiz, henüz önlerinde kat etmeleri gereken yollar olan karakterler. Jimmy yeni rolüne hazırlanmak için otele gelmiştir ve etrafındaki insanları gözlemleyerek kendine karakter oluşturmaya çalışır. Lena da hem tatil yapıp hem babasıyla ilgilenmektedir.




Filmin olağanüstü sinematografisinden ve müziklerinden bahsetmeden başlamak gerçekten büyük ayıp olurdu. İsviçre Alpler’ inde son derece lüks bir otelde geçen bu filmde hem iç hem de dış mekân çekimleri, ışıklandırmalar, kostümler son derece zarif. Dış mekân çekimlerinde aynı karede hem tepesi karla kaplı bembeyaz dağları hem de yeşilliklerle çevrili dağların eteklerini görmek inanılmaz huzur verici. Sorrentino da bunun farkında olmalı ki karakterlerin anlam yüklü diyaloglarını aktarırken genellikle dış mekân çekimlerini tercih etmiş. Filmdeki diğer can alıcı nokta ise müzikler. David Lang tarafından bestelenen klasik müziklere filmde sıkça yer verilmiş. Bu müzikler harika bir sinematografiyle birleşince de izlerken ne kadar karmaşık duygular içerisinde olursanız olun, huzur ve sakinlik sizi asla bırakmıyor. Filmin ve işlenen konuların yoğun ve yorucu bir olay örgüsü yerine diyaloglar üzerinden temellendirilmesi de bu sinematografi ve müzik seçimini daha anlamlı kılıyor. Kısaca özetlemek gerekirse, izlerken hem gözünüzün hem kulağınızın hem de zihninizin sonuna kadar doyduğunu hissediyorsunuz.


Zıtlıklar üzerinden işlenen bir hikâye




İlk bakışta bölük pörçük, alakasız, hiçbir şey anlatmayan bir film gibi görünen Youth, aslında söyleyecek çok şeye sahip. Filme bir bütün olarak bakıldığında ve olaylar alt metnine göre analiz edildiğinde insan hayatına dair her şeyi içerdiği görülecektir. Hatta Sorrentino o kadar çok şey anlatmaya çalışmıştır ki, filme alabileceğinden fazlasını yüklemiş, film adeta taşmıştır. Gençlik, yaşlılık, hastalık, sağlık, korkular, arzular, mutluluk, kariyer, başarı, hüzün, aşk, ölüm gibi daha bir sürü duyguyu ve olguyu yoğun bir şekilde izleyicisine geçirmeyi başarır. Bu duyguları böyle yoğun hissettiren başka filmler de olmasına rağmen, filmimizi onlardan ayıran özelliklerden biri ise işleyişinin çok sakin olmasıdır. Kör göze parmak sokmadan, izleyenleri bu duyguları hissetmeye zorlamadan, olabildiğince doğal bir şekilde etki eder. Bunun ana sebebi ise filmin olay odaklı olmamasıdır. Sorrentino, eserinde aktarmak istediklerini anlam yüklü konuşmalarla vermiştir.


Filmdeki bir diğer önemli unsur, kavramları zıtlıklar üzerinden işlemesidir. Çin felsefesindeki Yin ve Yang kuramına göre her kutup birbirine karşıttır, aynı zamanda birbirine bağımlıdır. Her şey zıttıyla vardır. Bir kavrama anlam katan da zıttının olmasıdır. Sorrentino da temele gençlik ve yaşlılığı alarak sağlık ve hastalık, başarı ve hezimet, aşk ve ihanet, doğum ve ölüm gibi birbirine zıt unsurları paralel bir şekilde işlemiştir. Bu da eserine harika bir anlatım tarzı katmaktadır. Örneğin ana karakterler Fred ve Mick birbirine zıt kutuplardır. Fred film boyunca hayattan ümidini kesmiş, son derece isteksiz, heyecansız ve karamsar bir profil çizer. Bunun temel sebebi ise ölümle burun buruna olduğunu düşünmesidir. Mick ise yaşlı olduğunun farkındadır ancak hala pes etmemiş, üretmeye çalışan, canlı bir karakterdir. Film boyunca böyle giden denge, film sonunda bozulur. Mick’in, kendi deyimiyle “beraber çalıştığı en iyi oyuncu”, çok sevdiği aktris Brenda (Jane Fonda), final filminde başrol oyuncusu olacakken son anda vazgeçmiş ve Mick’i yarı yolda bırakmıştır. Böylece film de çekilemez duruma gelmiştir. Rutine uymayı sevmeyen Mick, “Başka bir filme başlayacağım.” der ve intihar eder, böylece sevgili dostu Fred’i de hüzne boğarak arkasında bırakır. Fred ise rutin bir doktor kontrolü sırasında aslında hiç de hasta olmadığını, son derece sağlıklı olduğunu öğrenir. Bunca zamandır sessiz bir şekilde ölümü bekleyen Fred, bu durum karşısında ne yapacağını bilemez ve doktora bundan sonrasında onu neyin beklediğini sorar. Onu “gençlik” beklemektedir. Böylece film boyunca üretken, pes etmeyen Mick bu dünyadan göçüp gitmişken, Fred Kraliçe’nin performans teklifini kabul eder ve yeni hayatına geçiş yapar.


Peki, birbirine çok da benzemeyen bu iki karakterimizi bir araya getiren, onları iyi birer dost yapan şey nedir? “İyilik” kavramıdır. Yaşlı karakterlerimiz dostluklarını ve iletişimlerini iyilik üzerine kurmuşlardır. Mick öldükten sonra Fred’in kurduğu şu cümle de bunu vurgulamaktadır:


“Birbirimize sadece iyi şeyleri anlatırdık.”


İlginç bir bilgi: Maradona



Roly Serrano, Maradona rolünde


Filmin başlarında tanıdık bir karakterle karşılaşıyoruz. Roly Serrano, dünyaca ünlü futbolcu Diego Maradona’yı canlandırıyor. Fakat alıştığımız Maradona değil. Kilo almış, yaşlı, bastonsuz yürüyemeyen, çökmüş bir Maradona. Fakat hala ünlü, insanlar onu tanıyor, herkes imza istiyor. Filmde olmasının ise Sorrentino için anlamlı bir sebebi var. Bir röportajda Sorrentino, filmde neden Maradona var sorusuna şu cevabı veriyor: “Maradona hakkında daha önce söylediğim onca şeyin dışında, istemeden hayatımı kurtardı. Ailemi 16 yaşında, hep yanlarında gittiğim bir dağ evinin ısıtma sistemindeki arızayla ilgili bir kazada kaybettim. O hafta sonu gitmemiştim çünkü Maradona ve S.S.C Napoli'nin Empoli'de oynadığı maçı izlemek istiyordum ve bu beni kurtardı. Ana sebep bu.” (1).


Sorrentino, alakasız gibi görünse de Maradona’yı bağlam dışına çıkmadan filme yedirmeyi çok iyi başarmış. Son derece yaşlı, sağlıksız ve yorgun olan Maradona, tenis kortuna gider ve tenis topunu sektirmeye başlar. Son derece iyi sektirmektedir ancak birkaç sektirme sonrasında yorulur ve nefes nefese kalır. Yetenek hala ondadır ancak yaşlılık daha fazlasına izin vermez. Başka bir sahnede de Maradona’nın tenis topuna bakıp hüzünlendiği görülür. Sorrentino, Maradona dahil her karakterin gençliğe duyduğu özlemi izleyicisine çok iyi yansıtmıştır.


Kısaca insana dair her şeyi seyircilerine güzelce aktarmayı başarmış Youth, son derece keyifli ve oldukça etkileyici bir film.



141 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page