top of page
  • Göksu Gün Alioğlu

Das Experiment: Bir İnceleme

Alman yönetmen Oliver Hirschbiegel’in rejisör sandalyesinde oturduğu Das Experiment (2001), ilginç bir rastlantıyla The Stanford Prison Experiment (kısaca SPE)’ın otuzuncu yılında vizyona girmiştir. Philip Zimbardo bu deneyi Stanford Üniversitesi’nin psikoloji bölümünün binasının (Jordan Hall) bodrum katında yapmıştır. Böylece hapishane ortamında gücü elinde barındıranın boyun eğenle ilişkisi üzerinden sosyal etiketlerin, beklentilerin, rollerin ve durumların insan davranışı üzerindeki etkileri incelenmiştir. Mario Giordano’nun Zimbardo’nun deneyinden de ilham alarak yazmış olduğu Black Box adlı romandan uyarlanan Das Experiment, otorite bireylere belli rolleri yeterli kontrol olmaksızın verdiğinde ve dayattığında, en zararsız görünen insanın dahi nasıl zalimleştiğini dramatik bir biçimde sunuyor. Bunu yaparken sinemada sıkça kullanılan ve Carl Gustav Jung’un analitik psikolojisinden beslenen the hero’s journey (monomyth, kahramanın yolculuğu) kalıbından yararlanıyor. Bu yararlanma, kapsayıcı bakış açısı sayesinde SPE gibi bir deneyin insan psikolojisi hakkında ortaya döktüklerinin farklı sosyal altyapılara ve kişiliklere sahip izleyicilere daha etkili aktarılmasını sağlıyor.



Öncelikle belirtmek gerekir ki monomyth kavramı insanlığın mit ve masallarında ortak olarak kahraman arketipinin yolculuğunun yer aldığını ileri süren Joseph Campbell tarafından The Hero with a Thousand Faces (1949) isimli kitapta on yedi aşama olarak ortaya konulmuştur. Sonradan Christopher Vogler bunları sinemaya on iki aşama şeklinde uyarlamıştır. Başkarakter Tarek Fahd’ın on iki aşamalı yolculuk çemberi şöyle özetlenebilir: Tarek sıradan dünya aşamasında Almanya’nın Köln şehrinde yalnız yaşayan bekâr, genç bir adamdır. Taksicilik yapmaktadır. Asıl mesleği olan gazeteciliğe ara vermiştir. Bu aşamalardan ikincisi olan maceraya çağrı ise Tarek’in gazetede bir deney için iyi bir ücret karşılığında gönüllü aradığını belirten bir ilan görmesidir. Karakter, bu deneydeki deneyimlerinin ışığında ortaya koyacağı orijinal yazıyı, gazeteciliğe muzaffer bir şekilde geri dönüşünü sağlayacak bir fırsat olarak görür. Böylece işine ara vermeden evvel çalışmış olduğu gazetenin başında olan Ziegler’den bu olayı ele almak için izin ister. Fakat yaptıkları görüşmede Ziegler’in Tarek’e sponsor olmada bir süre gönülsüz olması, Tarek’i işten caymaya teşvik etmek anlamına geldiği için maceranın reddi olarak yorumlanabilir. Sonuçta on iki aşamada macera her zaman direkt başkarakter tarafından geri çevrilmez. Serüvene atılmaya istekli karakterin bir şekilde işten uzaklaştırılmaya çalışılması da bir tür reddediştir. Bunun ardından gelen akıl hocası ile tanışma aşamasında ise Tarek’in ilk önce Dora isminde bir kadınla karşılaşıp onunla hızlı ve tutkulu bir romantik ilişkiye başladığı görülür. Ancak Dora ve Tarek’in ilişkisini sadece bedensel hazdan ibaret görmek pek doğru olmaz. Çünkü Dora Tarek’in yolculuğu boyunca sıkıntılı anlarda ona psikolojik bir motivasyon ve güç kaynağı olur. Tarek’e dönüşümünü tamamlayabilmesi için gerekli olan enerjiyi verir. Dolayısıyla Dora’nın bu açıdan; mentorlukla doğrudan ilgisi olan ve Campbell’ın doğaüstü yardım (supernatural aid) dediği şeye benzediği söylenebilir. Ayrıca Dora Tarek’in animası iken Tarek de Dora’nın animusudur. Fakat Tarek’in mentoru sadece Dora değildir. Kahramanımız, diğer akıl hocası olacak olan 38 numaralı mahkûm-denekle ilk eşiği geçtiği ana kadarki deney öncesi hazırlık testlerinde aynı ortamda bulunsa da onunla ilk eşiği geçmesinin hemen ardından tanışır. 38 numaralı mahkûm deney süresince Tarek’in farkındalık ve olgunluk kazanmasına yardımcı olacak uyarılarda bulunacak ve bunalımlı anlarında ona destek olacaktır. Hatta akıl hocasıyla tanışma ile ilk eşiği aşma aşamaları birbirlerine yapışıktır. Şöyle ki Tarek için ilk eşiği aşma konusunda atılan ilk adım, araştırmaya başkanlık eden Dr. Thon’un vazgeçip ayrılmak isteyen denekler için son bir şans olduğunu söylediğinde kimsenin gitmek istememesi üzerine deneyin başlatılmasıdır. Fakat bu eşiği resmen aşması bir mahkûm-denek olarak 38 ve 69 numaralı deneklerle birlikte bir hapishane hücresine kapatılmasıyla gerçekleşir. Artık geri dönüş yoktur. Deney başlamıştır. 


Testler, müttefikler ve düşmanlar aşaması Tarek’in diğer mahkûmları da gaza getirerek kendilerine gardiyan rolü verilmiş üniformalı deneklerle dalga geçmesi, hapishanede çıkan isyanda aktif rol oynaması ve türlü arsızlıklarla ortalığı birbirine katmasıyla başlar. Gardiyanların sabırları sınanır. Tarek de bir sınavın ortasındadır. Deneyin ciddiyetini tamamen kavrayabilecek midir yoksa bunu gazeteciliğe şanlı bir vaziyette geri dönüşünü sağlayacak çıkarlı bir oyundan ibaret olarak görmeye devam mı edecektir? Bu aşamada Tarek ve diğer mahkûmların coşkulu bir oyun gibi başlayan isyanları gardiyanlar tarafından fiziksel şiddet ve aşağılama yoluyla bastırılır. Bosch haricindeki gardiyanların, özellikle Berus ve Eckert’in, kesin olarak düşman oldukları anlaşılır. Berus ve Tarek arasında bir güç yarışı baş gösterir. Tarek 82 numaralı mahkûmla arkadaş olur ve onun koruyuculuğunu üstlenir. 38, Tarek’in gazeteci olduğunu ve yazısına daha ilgi çekici malzeme üretebilmek için gardiyanlara karşı arsızlıklar yaptığını fark edip buna sinirlense de Tarek’in aleyhine bir davranışta bulunmaz. Bir sonraki adım olan mağaranın derinliklerine yaklaşma ise Tarek’in gardiyanlar tarafından hücresinden zorla çıkarılıp bodrum gibi bir yere indirildiği kısımda başlar. Bu noktada Tarek’in bodrum katında işkenceye uğraması onun esas tehlikeye ne kadar yakın olduğunun göstergesidir. Gardiyanların şakası yoktur. Yine de Tarek despot rolünü benimsememiş bir gardiyan olan Bosch’dan destek alır. Bu aşamada stres her geçen dakika daha da artmaktadır. Tarek ve dostlarının hapishanede çektikleri sıkıntılar giderek artarak korkunç boyutlara ulaşmaktadır. Karakter deneyde yanlış bir şeyler olduğunun bilincine varsa da deneyin onun hakkında yazacağı yazıyla kazanabileceği zafer için değil, ruhunun yapısı için önem taşıdığını tam olarak kavrayamamıştır. Dr. Thon da Dr. Grimm’in itirazlarına rağmen deneyi hırsla devam ettirir. Bundan sonra sıra çile aşamasındadır. Gardiyanlar zıvanadan çıkıp mahkûmlara, onlarla müttefik olan Bosch’a, araştırma asistanı Lars’a ve deneyi durdurmak isteyen Dr. Grimm’e Dr. Thon’un yokluğunda insanlık dışı zulümler ederek onların ağızlarını bantlarlar ve onları hücrelere kilitlerler. Tarek ise “black box” denilen dar, havasız ve karanlık bir kasanın içine kapatılır. Tarek’in kendisiyle yüzleştiği an budur. Çünkü küçükken despot babası tarafından karanlık bir odaya kapatılmıştır. Zaten black box da gölge arketipini temsil eder. Yani filmde bireylere baskı uygulayan otorite sahibi her türlü kişi, grup ve oluşum (gardiyanlar, Dr. Thon’un inatçı ve ihtiraslı tutumu, Tarek’in babası) bu insanların arkasındaki gölgelerdir. Bu gölge de toplumu oluşturan her bir insandan çıkarak devasa bir sis oluşturur. Tarek ilk önce klostrofobik bir şekilde panik olur. Dakikalarca kasanın içinde debelendikten sonra zihnindeki Dora’nın güzel anısından da cesaret alarak korkularını yener ve kasanın dibinde bulduğu tornavidayı kullanarak dışarı çıkmayı başarır. Ölüp yeniden doğmuştur. Böylece ödül aşaması devreye girer. Çünkü black box’u alt etmek Tarek için geçmiş travmalarının üstüne gidebilmek ve deneyin kendi ruhu üzerindeki etkilerini ciddiyetle anlamak demektir. Dolayısıyla son karşılaşmaya çıkabilmesi için gerekli olan gücü eline almıştır.


Geri dönüş yolu aşamasında, Tarek müttefik ve dostlarıyla birlikte deney hapishanesinin olduğu binadan kaçmak üzere harekete geçer. Ancak çıkış yolu pürüzsüz değildir. Çünkü gardiyanlar peşlerindedir. Film, hikâyenin doruk noktası olan diriliş aşamasına ulaştığında Dora’yı elinde tabancayla yardıma gelirken görürüz. Etraf savaş alanına dönmüştür. Tarek ise en başından beri gardiyanlara lider, kendisine ise rakip olan Berus ile hapishanenin bulunduğu tesisin içindeki bir laboratuarda karşı karşıya gelir. Onu alt eder. Ona istediği cezayı verebilecek konumda olmasına rağmen belli bir olgunluk kazandığı için intikamdan uzak durur. Hatta kendisine akıl hocalığı yapmış olan 38 aniden sinir patlaması yaşayıp Berus’u gırtlakladığında onu adama zarar vermemesi konusunda ikna ederek bir anlığına akıl hocası arketipini benimsemiş olur. Son olarak, deneyin rayından çıkmasıyla meydana gelen yaralanmalardan, istismarlardan ve ölümlerden sorumlu olan Dr. Thon ve Berus’un tutuklanmaları, zalimlikte sınır tanımamış Eckert’in ölmüş olması ve Tarek ile Dora’nın deniz kıyısında her şeyden uzakta sakince vakit geçirmeleri ise Tarek için son aşama olan iksirle geri dönüştür. 


Çıktığı yıl olumlu görüşler alarak ulusal ve uluslararası olmak üzere toplamda on dört ödüle layık görülen Das Experiment hakkında Zimbardo pek de olumlu düşünmüyor. Bridget Murray’nin makalesinde yer verdiğine göre filmi psikologları kötü, kendi araştırmalarını kontrol etmekten aciz, mantıksız ve sorumsuz gösterip izleyicide orijinal deney hakkında olumsuz ve yanlış algı meydana getirmekle eleştirmiş. Yalnızca Black Box’un yazarı olmakla kalmayıp aynı zamanda filmin senaristlerinden biri de olan Mario Giordano ise bir yazar olarak işinin akademik bir makale ortaya koymak değil, belli durumlardaki insanları mümkün olduğunca gerçekçi bir biçimde bilgi ve fanteziyi harmanlayarak kaleme almak olduğunu söylemiş ve eserini savunmuş. Bu tarz tartışmalar sanatsal özgürlük ile tarihsel gerçekleri yansıtma kaygısının çatışması ile ortaya çıkar. Gerçi film 1971’in ABD’sinin Stanford’unda geçmediği ve dolayısıyla gerçek deneyin öyküsünü anlatmak gibi bir gayesi olmadığı için onu böyle bir çatının altında incelemenin ne kadar doğru olacağı da kuşkuludur. 1971 deneyi Zimbardo’nun kendi çalışması olduğu için bu araştırmanın kurguda hikâye malzemesi olarak kullanılmasının etiğe ve kanunlara uygun olup olmadığı ise hukuki bir meseledir. Ancak anlaşılan o ki Zimbardo her şeye rağmen kimseyi mahkemeye vermemiş. Ayrıca Zimbardo deneyinin uyarlamasının çekilmesine tamamen karşı değil. Kendisinin bir sinemasever olduğu ve deneyindeki atmosferi oluştururken Cool Hand Luke (1967)’dan esinlendiği biliniyor. Ayrıca Zimbardo Kyle Patrick Alvarez’in yönettiği The Stanford Prison Experiment (2015)’in hayata geçmesine de katkı sağlamıştır. Sinemacı Kathryn Millard, bu filmi Zimbardo’nun aydınlanmalı bir kefaret hikâyesi,  dolayısıyla da bir kefaret filmi (redemption movie) olarak nitelendiriyor. Yani söz konusu film Zimbardo için SPE’nin sadık bir uyarlaması ve psikologun kendisiyle yüzleşme öyküsüydü. Das Experiment’e göre sağlıklı otorilerin ve sosyal rollerin var olabilmesi için öncelikle her bireyin kendi içindeki gölgeyi ehlileştirmesi elzemdir. Dolayısıyla filmden insanın ancak bilinç-bilinçdışı birliğini ve anima-animus bütünlüğünü kurarak benliğini keşfederse tamama erebileceği mesajı çıkarılabilir. Bu nedenle o da bir yüzleşme hikâyesidir. Zaten bu yüzden kahramanın yolculuğu ve analitik psikoloji çatısı altında da incelenmeye müsait bir eserdir. 



Ayrıca bilindiği üzere Jung psikolojisi ve Campbell’ın (ve Vogler’ın) hikâye modeli bireyi analiz ederken birey-toplum ilişkisine son derece önem verir. Zimbardo’nun sosyal psikolojisinin de, insanın bir duruma kendinden kattıkları ile o durumun insanda açığa çıkardıkları arasındaki etkileşime odaklandığını onun kendi sözlerinden biliyoruz. Yani Zimbardo’nun 2001 yapımı filme itiraz etmesi için kendince haklı sebepleri olsa da filmin SPE’nin bulgularına tepeden tırnağa ihanet ettiği söylenemez. 


Das Experiment’i anlamak için onu salt bir bilim, bilim insanı ve tarih filmi olarak görmek pek doğru bir yaklaşım olmayabilir. Çünkü film sosyal psikoloji tarihine ait spesifik bir deneyi amaç olarak değil, asıl mesajlarını sunmak için bir araç olarak kullanıyor. Belgesel türünün anlatım biçiminden ziyade kahramanın yolculuğu döngüsünden faydalanıyor.  Böylece içsel süreçleri dıştaki toplumdan etkilenen ve bunun sonucunda da ruhunda sosyal etkiler tarafından uyandırılmış olan karanlık canavarla toplumu olumsuz etkileyen bireyin güçle imtihanını anlatıyor. Film, bu anlatımı Tarek’in dönüşümü aracılığıyla, SPE’den esin alan bir atmosferde yaparken dışımızdaki karanlık ile içimizdeki karanlığın birbirlerinin yansımaları olduğunu vurguluyor. 


Toplumlardaki otoritelerin insana yüklediği roller ve ona zaman zaman verdiği kontrolsüz yetki, uygun bir sosyal ortamda kaos doğurabilir. SPE de bu gerçeği somutlaştıran yüzlerce örnekten yalnızca biridir. Fakat bu deney, bireyin ve toplumun ruhuna ait bu meseledeki bazı kritik ihtimal ve kombinasyonları gösterememiş olabilir.  Hirschbiegel’in filmi, gerçek deneyin keşfettiklerini ele alarak bunları aynı konuya dair başka olasılıklarla birleştiriyor. Öyleyse film izlediği bu yolla söz konusu gerçeği orijinal deney hakkında çekilebilecek herhangi bir belgeselden veya belgesel niteliğine sahip uzun metraj filmden daha kapsamlı, cüretkâr, dinamik ve kuvvetli bir biçimde inceliyor denilebilir. Ekran süresi boyunca izleyicisini beyin jimnastiği yapmaya, yüzleşmeye, gözleri tamamen açmaya ve olgunlaşmaya teşvik ediyor.


Kaynakça

Millard, Kathryn. Double Exposure: How Social Psychology Fell in Love with the Movies. Melton: Rutgers University Press, 2022. doi:10.36019/9781978809499.

Murray, Bridget. “Film criticized as irresponsible.” Monitor on Psychology 33, no. 3 (Mart  2002):  20. https://www.apa.org/monitor/mar02/filmcritic.html.

Zimbardo, Philip.“Philip Zimbardo defends the Stanford Prison Experiment, his most famous work.” Röportajı yapan Brian Resnick. Vox. 28 Haziran 2018. Erişim 13 Nisan, 2023.  https://www.vox.com/science-and-health/2018/6/28/17509470/stanford-prison- experiment-zimbardo-interview.



239 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page