Hotel Rwanda filmi 1994 yılında Afrika kıtasının Rwanda ülkesinde gerçekleşen soykırıma ışık tutuyor. Filmdeki soykırım Nazilerin Yahudilere yaptığı gibi doğrudan bir devletin bir millet üstünde gerçekleştirdiği bir soykırım değil: Tutsiler ve Hutular arasındaki iç savaş. Hutular, dönemin devlet başkanı Juvenal Habyarimana’nın uçağının düşmesinden Tutsileri sorumlu tutuyor. Böylece, yaklaşık yüz gün içerisinde sekiz yüz bine yakın Tutsi, uç Hutular tarafından öldürülüyor. Fakat, Afrika’ya yapılan her sömürüde ve kıtanın içindeki her kargaşada olduğu gibi bu olayın arka planında da Avrupalılar var. Bu soykırımdaki kilit ülke de Belçika. Afrika’nın yeraltı kaynaklarını sömürmek için Rwanda’daki iç savaşın ateşini fitilleyen Belçikalıların sebep olduğu soykırım, uluslararası ölçüde neredeyse hiç tepki almıyor, Birleşmiş Milletler ve Batılı ülkeler katliama karşı ses çıkarmıyor. Katliamın gerçekleştiği Rwanda’ya gelen Avrupalı devletler katliama göz yumarak yalnızca Avrupa vatandaşlarını alıp götürüyor.
Filmin konusu, Rwanda’nın başkenti Kigali’de bir otel yöneticisi olan Tutsi bir kadınla evli Paul Rusesabagine'in (Don Cheadle) başta kendisi ve ailesi, sonra da kurtarabildiği tüm Tutsi ve Hutu mültecileri otele alıp orada saklamasını ve korumaya çalışmasını konu alıyor. Film içerisinde Paul, Hutu güçleri ya da Tutsi isyancıları ile savaşmıyor, filmin başında ise yalnızca ailesini korumayı amaçlıyor. Hatta başlarda o kadar iyimser yaklaşıyor ki olaylara, beyazların bir savaşa izin vermeyeceğini düşünüyor. BM gücü komutanıyla konuşması sonucu olayların onun düşündüğü gibi küçük bir çatışma ile kapanmayacağını fark ediyor. Sonrasında beyazların halkı birbirine karşı kışkırttıktan sonra ülkeyi kendi kaderine bırakıp terk etmesinin ona tokat gibi çarpmasıyla kendisinin aptal olduğunu düşünüyor. Paul Rusesabagine, beyazların yardım eli değil, kargaşanın fitilini ateşleyen insanlar olduğunu anladığında ise kendi eşinin de bir parçası olduğu Tutsi ırkına ait insanları oteline yerleştirip onlara yardımcı olmaya başlıyor. Böylece, kan gölüne dönmüş Rwanda şehrindeki masum insanları korumaya çalışıyor.
Filme göre Rusesabagine’in oteli sayesinde 1268 mültecinin hayatı kurtarılıyor. Peki olaylar gerçekten tam olarak böyle mi? Otelin yöneticisi Rusesabagine hiçbir karşılık beklemeden mültecileri saklayıp onlara koşulsuz yardım ediyor mu?
Filmin ana karakteri olan otel müdürü 31 Ağustos 2020 tarihinde Rwanda’da tutuklanıyor. Tutuklanma sebebi olan iddiaya göre otelin müdürü filmde gösterilenin aksine otele yalnızca zengin halkı alıp, parası olmayanları ölüme terk ediyor. Paul para vermeyenleri otelden atmakla tehdit ediyor ve parasını geciktirenleri ölüme terk ediyor. Üstüne üstlük Kızılhaç’tan gelen ücretsiz gıda yardımına el koyuyor, yemeği otelde kalan insanlara parayla satıyor. Otelin dış dünya ile bağlantısının yanı sıra otelin telefonu ve suyunu kesiyor, otelde kalanları havuz suyunu içmek zorunda bırakıyor. Bununla da kalmıyor, zengin halkın ve Birleşmiş Milletler pasaportu olanların korumacılığını yapıyor ve gerçekten zenginlerden gelen parayla ülkedeki terör faaliyetlerine el altından destek veriyor. Anlaşılan, filmde anlatılan kahraman gerçekte gösterildiği gibi değil. Ayrıca, filmde yardımsever beyaz Avrupalılar da bulunuyor. Tahmin edilebileceği üzere Afrikalılara yardım eden Avrupalı tiplemesinin gerçekle uzaktan yakından ilgisi yok. Gerçekte suni bir ayrıştırma ve Avrupalı kışkırtması sonucu ölen sekiz yüz bin Afrikalı ve bu ölümleri bir sinek ölümüyle eşdeğer gören Avrupalılar var. Aynı ülke çatısı altında kimliklerde bile“Hutu” ve “Tutsi” gibi ayrıştırmalara maruz bırakılan vatandaşlar, kimlikleri yoksa boylarına ve burun yapılarına göre ayırt ediliyor. Belçikalıların uydurduğu bu ayrım daha dar burunlu, ince vücutlu olanlara Tutsi, kalanlara ise Hutu demeyi öngörüyor. Ülkeyi kontrol etmek için Tutsileri kullanıp, ülkeyi terk ettiklerinde ise yönetimi Hutulara devrediyorlar. Hutular ise sonrasında Tutsileri Çin’den getirilmiş ucuz palalarla çocuk ve kadın ayrıştırmadan katlediyorlar. Filmde de Paul’un erzak almak için gittiği sahnede Tutsi kadınları esir alan Hutulu erkek grubundan biri “Eskiden bizi beğenmezdiniz, aşağılardınız. Şimdi ise bize ölmemek için yalvarıyorsunuz.” diyor. Avrupa’nın tarih boyunca yaptırdığı kışkırtma, masum halkın ölümüyle sonuçlanıyor. Filmdeki baştan aşağı yalan olan hikayeyi bildikten sonra insanın aklında iki soru kalıyor: : Amerikan filmlerinde Beyaz güzellemesine alışkın olunsa da bu yalan otel hikayesinin yüceltilmesine gerek var mıydı? Varsa da neden kurgu olan bir hikayeden filmin başında “gerçek olaylar” diye bahsedildi? İzleyici Hollywood sinemasını tanıdığında bu iki soruyu da kendi kendine cevaplayabiliyor. Burası Hollywood.
Fime ve katliama dair bilgilere ek olarak, Rwanda’da gerçekleşen olaylarla ilgili çok başarılı olan bir çalışma Alfredo Jaar tarafından gerçekleşiyor. Aynı zamanda bir aktivist olan sanatçı Alfredo Jaar’ın “Newsweek” adlı eseri Newsweek dergisinin 1994 yılındaki dergi kapaklarının birleşiminden oluşuyor. Dergi, Rwanda katliamı esnasında yayımlanan sayılarında on yedi hafta boyunca katliamdan söz etmeyip birkaç kez kapak yaptığı O.J. Simpson davası gibi güncel magazin olaylarını dergi kapağına koyuyor. Derginin, katliamdan söz edişi ancak aynı yılın 1 Ağustos’unda yayımlanan sayısıyla beraber oluyor. Fakat, tabii ki dergi sadece Rwanda’da gerçekleşen olaylardan bahsedilen kapağın satmayacağını bildiği için sağ üst köşeye yine O.J. Simpson davası ile ilgili ek bir başlık daha koyuyor. Jaar, dergi kapaklarının altına dergi kapağına kıyasla oldukça küçük olan bir yazıyla Newsweek soykırımı görmezden gelirken aynı haftalarda Rwanda’da neler yaşandığını yazmış. Halbuki, yazılar o kadar okunmaz derecede ki, yüksek ihtimalle, insanlar sergide dolaşırken yazıları okumaya zorlanıp dergi kapaklarına bakıp geçiyor. Eserin bulunduğu sergilerde, ki 2022 yazında içinde bulunduğu Pera Müzesi sergisinde de aynı şekildeydi, eser insanların geçeceği koridor görevi gören yerlerde konumlanmış. Böylece insanların büyük alan yerine dar bir yerden geçerken eseri incelememiş olma olasılıkları daha da artıyor. Bu da Rwanda katliamına dünyanın gösterdiği tepkiyi ve katliamın dünya basınındaki etkisini simgeleştiriyor.
Rwanda’daki insanlar, 1994 yılında, aynı topraklardan gelmiş veya aynı zulmün içerisinde olsalar da birbirlerinin en büyük düşmanları. Hutular ve Tutsiler, aynı topraklarda aynı ortak tarihin çatısı altında birbirlerine karşı akıl almaz bir nefret besliyor. Sömürgeci Avrupa’nın oluşturduğu suni ayrıma kanarak ve ayrımdan gaz alarak birbirilerini katlediyorlar. Avrupa’nın zenginliğinin kaynağı Afrika’nın fakirliği olduğu için ise Afrika’da gerçekleşen soykırım kimsenin umrunda olmuyor. Soykırıma uğrayan bir milyona yakın insan doksanlı yıllarda bir kez bile dünyanın odağı haline gelmemiş. Çünkü onlar Afrikalı;Batılı devletler için sömürülmesi gereken insan topluluğundan başka bir şey değiller. Katleden de katledilen de güçlü olmadığı için dünyanın umrunda olmuyor. Dünya düzeni buna emrediyor. Böylece, sekiz yüz bin Afrikalı sineği öldürür gibi dünya tarihinden siliniyor.
Comentarios