Animasyonun Kuir Tarihi
- Kerem Mazman
- 13 Tem
- 13 dakikada okunur
Kuir temsiller sinema tarihinin, ve doğal olarak animasyon tarihinin, başından beri var olmuştur. Ama animasyon tarihinde kuir temaların işlenişini analiz eden yazıların çoğunluğu 2010’lu yıllarda ana akım Amerikan animasyonunun kuir temsil konusundaki somut adımlarına odaklanır. Bu tarz yazıların önemi gözardı edilmemelidir, ancak 2010'lar öncesi toplumsal baskı ve sansürün daha yoğun olduğu dönemin kuir imalı karakterlerine ve temsil denemelerine aynı dikkatin gösterilmediğine de parmak basmak gerekir. Bu çabalar günümüzün açık temsilleri için gerekli altyapıyı hazırlamıştır ve animasyonun kuir tarihi daha geniş çaplı bir şekilde incelenmeyi hak etmektedir.
Erken Dönem Animasyon Kısa Filmlerde Kuir Kodlama
Amerikan animasyon tarihinin başına, 1920’li ve 30’lu yıllara, baktığımızda sektörün stüdyo çizgi filmlerinden oluştuğunu görürüz. Bunlar Disney, Fleischer, Bray gibi stüdyolar tarafından yapılan genelde slapstick komedi türündeki kısa filmlerdir. Sinemanın erken yılları canlı çekim sinemada olduğu gibi animasyonda da açık kuir içerik görmenin kolay olmadığı bir dönemdir. Bu dönemin animasyonunda açık kuir temsillerle değil kodlama örnekleriyle karşılaşırız. Kuir kodlama toplumda geleneksel olarak kuirlikle ilişkilendirilen stereotipik özelliklerin kuir olup olmadığı açıkça söylenmeyen bir karaktere yüklenmesidir. Bu pratik sinema tarihinin büyük kısmı boyunca devam etmiştir ve genelde olumsuz stereotipleri sağlamlaştırır.
Özellikle 1934'te Amerikan sinemanın sansür kurumu olan Hays Code’un ortaya çıkıp canlı çekim filmler üzerinde ciddi bir baskı kurması ile başlayan bu sıkıyönetim döneminde çizgi filmler üzerindeki baskı görece daha azdır. Hays Code canlı çekim filmlerde şakasına bile izin verilmeyen bazı konseptlerin varlığını dünya çizgilerden oluşunca kabul edebilir. Bu durum dönemin animasyon kısa filmlerinde görülen drag benzeri cinsiyet ifade biçimlerinin var olabilmesinin sebebidir. Bugs Bunny erken dönem bir drag ikonudur, düzenli olarak rakibini kandırmak için kadın kılığına girer. Birden fazla filmde kadın kılığındayken kendisini kovalayan erkek karakteri dudaktan öptüğünü görürüz. Bu dönemi için radikal denebilecek sahnelerin sansürden geçmesinin temel sebeplerinden biri karakterin insan olmamasıdır. İki erkeğin öpüşmesi aykırı bulunurken bir erkekle bir tavşanın öpüşmesi çok daha az göze batar. Bugs’ın bu kılıkları her zaman filmlerin bir sahnesindeki geçici şakalar da değildir, 1957 yapımı What’s Opera Doc gibi bazı kısa filmlerde Bugs film boyunca kadın kılığında kalır. Bu çizgi filmlerde Bugs’ın kadın kılığında olması bir şakadır ama o dönemki muadillerinin aksine karikatürize edilmez. Bu erken dönem çizgi filmlerin drag kültürünün geleceği üzerinde bıraktığı etki dikkate değerdir. Modern dönemin en meşhur drag kraliçelerinden RuPaul bir röportajında çocukken farklı cinsiyet ifade biçimleriyle ilgili ilham aldığı kaynaklardan biri olarak Bugs Bunny’yi söyler.[1]

Bu cinsiyet rollerinin ve resmi sansür kurumunun sınırlarını zorlayan çizgi filmleri değerlendirirken dikkate alınması gereken önemli bir husus da Hollywood’un altın çağı sırasında çizgi filmlerin hedef kitlesinin sadece çocuklar olmamasıdır. Durmak bilmeyen şakalar ve renkli görsellik çocukların ilgisini çeker ama şiddet dolu slapstick mizah ve en az dönemin canlı çekim filmleri kadar yoğun cinsellik imaları bu kısa filmlerin yetişkinlere de hitap etmesine sebep olur. Hitap etmek de zorundadır çünkü bu kısalar dönemin canlı çekim filmlerinin hemen öncesinde gösterilmektedir. Bu durumu dönemin sinema sahnesi içeren filmlerinde görebiliriz. David Lean’in 1945 yapımı Brief Encounter filminde sinemaya giden yetişkin karakterler film öncesinde çıkan Donald Duck çizgi filmlerini gülerek izler, Preston Sturges’ın 1941 yapımı Sullivan’s Travels filminde ise benzer bir durum Playful Pluto adlı Mickey Mouse çizgi filmi için geçerlidir.
Çizgi filmlerin hedef kitlesi televizyon ortaya çıkınca yavaş yavaş değişir. Televizyon kanalları çocuklara özel çizgi filmlerden oluşan televizyon kuşakları başlatır ama televizyon için orijinal çizgi film üretimi talebine yetişemez. Bundan dolayı stüdyolar eski sinema çizgi filmlerini televizyonda göstermeye başlar, Looney Tunes gibi içeriklerin çocuklarla özdeşleştirilmesi bu dönemde olur. Her toplumda çocuklara sunulan medya çok daha sıkı bir sansüre tabi tutulur. Bu dönemin Amerika’daki animasyon algısında yarattığı değişim kuir temsillerin hala büyük bir tepkiyle karşılanmasının temelinde yatar. Eskinin çizgi filmleri sınırları en az dönemin canlı çekim filmleri kadar zorlayabilirken bu dönemden başlayarak Amerikan animasyonu daha güvenli sularda yüzmek zorunda kalmıştır. [2]
60’lı yılların televizyon animasyonunda kuir temsile yaklaşan örneklerden biri Ayı Yogi’nin yan karakterlerinden Snagglepuss’tur. Karakter pembe kürk rengiyle, teatrallik sevdasıyla ve konuşma tarzıyla dönemin toplumunun eşcinsellikle bağdaştırdığı özellikler taşır. Karakterin yaratıcılarından Joseph Hanna’nın karakterin bu niyetle yazılmadığını söylemesi toplumun eşcinsel kesiminin karakteri bu şekilde yorumlamasına engel olamamıştır. 2018 yılında eski Hanna Barbera karakterlerine modern yorumlar getiren bir dizi çizgi roman çıkmıştır ve bu serinin Snagglepuss hikayesinde karakter 1950’ler Amerika’sında eşcinselliğini saklamak zorunda olan bir tiyatro yazarı olarak işlenmiştir. Karakterin toplum tarafından algılanma biçimi resmi bir kanalda karşılık bulmuştur.

Disney’in Kuir Kanonu
Animasyon tarihinde hakkında en çok yazı yazılmış kuir kodlamalar şüphesiz ki Disney Rönesansı döneminden olanlardır. Bu dönem 1989’da Little Mermaid’le başlayıp 1999’da Tarzan’la biter, Disney’in en başarılı dönemlerinden birisidir. Disney tarihi boyunca ara sıra kuir kodlanmış kötü karakterler kullanmıştır, 1955 yapımı Peter Pan’daki Kaptan Kanca bunun bilindik bir erken dönem örneğidir. Bu filmlerin kuir kodlu karakterleri neredeyse her zaman kötü karakterlerdir. Örneğin Little Mermaid’in kötü karakteri Ursula meşhur drag ikonlarından Divine temel alınarak tasarlanmıştır. Aslında hikayenin kötü karakteri olmasına rağmen eşcinsel komünitesinin kabul ettiği bir temsildir. Güzel Ve Çirkin’in kötü karakteri Gaston, Lion King’in kötü karakteri Scar ve Aladdin’in kötü karakteri Jafar da eşcinsel erkeklerle bağdaştırılan bazı stereotipik özelliklere sahiptirler.

Amerikan çocuk animasyonu tarihindeki ilk eşcinsel düğün sahnesini içeren diziyi, Steven Universe’ü, yaratan ve kendisi de kuir bir birey olan Rebecca Sugar çocukluğundan bahsederken “Sadece bir şaka veya bir kötü karakter olarak var olabilmenin” zorluğundan bahseder.[3] Disney kötülerinin kodlanma şekli bahsettiği durumun ana sebeplerinden birisidir. Ama bu örnekler içselleştirilmiş homofobiden değil, kuir bireylerin var olma çabasından kaynaklıdır. Gaston, Jafar ve Scar açık bir eşcinsel olan Andreas Deja tarafından tasarlanmıştır. Gaston ve Jafar’ın söylediği bazı şarkılar 1992’de AIDS’ten hayatını kaybeden açık eşcinsel Howard Ashman tarafından yazılmıştır. Evet, sadece şaka veya kötü karakter olarak var olmak zordur. Fakat bu filmlerin yapımında çalışan kuir bireyler böyle var olmayı hiç var olmamaya tercih etmişlerdir. Yine de dönemin Disney filmlerinde kuir temsil olarak en açık olanı Ashman’ın da Deja’nın da yapımında yer almadığı 1998 yapımı Mulan’dır. Mulan’ın orduya girmek için erkek gibi giyinmesi ve insanları buna inandırmaya çabalarken yaşadığı problemler trans erkeklerin deneyimini yansıtır. Ayrıca Li Shen’in Mulan’a erkek olduğunu düşünürken de kadın olduğunu düşünürken de aynı şekilde ilgi duyması ince bir biseksüellik temsilidir. Mulan’ın Disney’in kuir kanonu içindeki en kuir anlatıya sahip olduğu söylenebilir.

90’lar Ve Televizyon Animasyonunda Atılımlar
1990’ların televizyon animasyonuna baktığımızda süper kahraman çizgi filmlerinin popülerliği dikkat çeker. Bunların kaynak materyali olan süper kahraman çizgi romanları 1950’lerden beri eşcinsellik imaları sebebiyle eleştiri alan bir türdür. Bunlardan dolayı çizgi roman sektörü de sinema gibi kendine bir sansür mekanizması getirmiştir, çizgi film uyarlamaları da o sansür mekanizmasının kurallarına uyar. Ama 90’larda çıkan DC animasyon evreni, televizyon sansürü elverdiği ölçüde, yaklaşık 40 yıldır süregelen bu heteronormatif hikayelerin ötesine geçmeyi denemiştir. Harley Quinn ve Poison Ivy 2019’da başlayan dizi gibi bazı modern uyarlamalarda bir çifttir, bu ilişkinin temeli de 1992-1998 arasında çıkan Batman The Animated Series’te atılmıştır. Bir diğer Batman kötü karakteri olan Clayface, gerçek ismiyle Matt Hagen, da aynı dizide eşcinsel olarak düşünülmüştür. [4] Bu iki konsept de dönemin televizyon sansüründen geçemediği için kodlama olarak kalmıştır. Yine de bazı bölümlerde bu niyet açıkça görülebilir. Matt Hagen erkek arkadaşıyla beraber yaşamaktadır ve ikisi arasındaki dinamik karakterin trajedisinin temelindedir. Dizinin Holiday Knights isimli bölümü Harley ve Ivy’nin tek yataklı bir otel odasında beraber kaldığını gösterir, karakterler yatakta şakalaşırlar.

Harley Quinn, Poison Ivy ve Clayface'in ortak yönü kötü karakter olmalarıdır. Ama bu karakterler diğer çizgi film kötülerini aksine karikatürize değildirler, hikaye onlarla empati kurmamızı ister. Daha önce bahsi geçen Rebecca Sugar alıntısına dönersek, genelde kuir kodlu karakterler kötü karakter “veya” şaka değil kötü karakter “ve” şaka olarak var olur. Batman The Animated Series tüm karakterlerini birer insan olarak işlemeye çalışan bir yapımdır ve sansürden dolayı kodlamanın ötesine geçemeyen kuir karakterler anlamamız gereken trajik figürlerdir. Kuir özelliklerle kodlanmaları “kötü” karakter olmalarıyla bağlantılı değildir, işleniş şekli sayesinde birçok izleyici bu karakterleri kötü olarak değerlendirmeyi bile düşünmeyecektir. Bu önemli bir adımdır, artık kuir kodlanmış karakterler birer “şaka” değil birer bireydir.
Süper kahraman çizgi filmlerinin temsili birkaç yıl sonra biraz daha açık bir hale gelir. Batman dizisi bitince başlayan Superman The Animated Series’te çizgi romanlarda açık bir lezbiyen olan Maggie Sawyer’ın hastanede yattığı bir bölümde başında bekleyen partnerini görürüz. Sansürden dolayı temsil bundan ileri gidemez çünkü bu deneme öncekilerden daha risklidir. Çizgi romanlarda heteroseksüel olan Clayface ve dizi için yaratılan Harley’nin aksine Sawyer’ın cinsel kimliği kaynak materyalden gelmektedir, bu durum göze batma ihtimalini arttırır. Bu ufak temsilin farkı Maggie Sawyer’ın iyi taraftan bir karakter olmasıdır, önce “şaka” olmaktan kurtulan kuir bireyler artık “kötü” olmaktan da kurtulur. Bu temsillerin önemi bahsedilen karakterlerin tekrarlayan yan karakterler olmasıdır. Mesela Courage The Cowardly Dog’un Mask isimli bölümünde de lezbiyen kodlanmış bir çiftin duyarlı ve pozitif temsilini görürüz, ama bu çift dizinin epizodik doğası gereği başka bir bölümde geri dönmez. Kuir karakterin tek bölümlük olması o bölümü sansürleyince dizinin heteronormativiteye uymasına sebep olur, tekrarlayan bir karakter kuir olunca ise sansür mekanizması dizinin temeline müdahale etmek zorunda kalır.

90’lı yılların Amerikan animasyonundaki bir diğer önemli değişim de Simpsons, South Park, Family Guy gibi yapımlarla başlayan yetişkin animasyonu dalgasıdır. Değişen hedef kitle bu dizilerin çocukları hedefliyor olmaktan kaynaklanan arttırılmış sansürden kurtulmasını sağlar, bu dizilerde açık temsiller mümkündür. Yine de kuir karakterlerin cinsel kimliğini hikayeye açıkça yansıtmak bir tabudur. Bu yetişkin animasyonu dalgasını başlatan Simpsons'ın ilk doğrulanmış kuir karakteri dizi başladıktan 15 yıl sonra gelir. Dönemin Amerikan yetişkin animasyonundaki diğer temsiller ise birer şaka olmanın ötesine geçmez. Bu dönemde çıkan yetişkin animasyonlarının çoğunluğu kendisine temel olarak geleneksel Amerikan sitcomlarını alır ve doğal olarak hikayesinin temeline heteronormatif çekirdek aileyi koyar. Anne, baba, çeşitli yaşlarda iki veya üç çocuk, tercihen bir de evcil hayvan. Kuir karakterler ana kastın dışındadır, bu da dizileri toplum gözünde daha kabul edilebilir kılar. Çünkü kuir içerikten rahatsız olan kişiler spesifik bölümleri atlayıp diziyi izlemeye devam edebilir.
Bağımsız Animasyonda Kuirlik
Animasyon tarihinde kuir bireylerin izini sürerken bu retrospektifi ana akım animasyonla sınırlandırmamak önemlidir. Ana akım bir animasyon film veya dizi üretmek hem ciddi bir bütçe gerektirir hem de filmin kâra geçmesini kolaylaştırmak için genel kitleye hitap etmesi istenir. Bu herkese hitap etme zorunluluğu da toplumun marjinalleştirilmiş kesimlerini konu alan hikayeler anlatmanın önünü keser. Kodlama dediğimiz konseptin varlık sebebi de aslında budur, kodlama kuir karakterlerin özelliklerini toplumun tepkisini çekmeyecek şekilde temsil etmenin bir yoludur. Ana akım animasyonda kuir hikayeler ve karakterleri açık şekilde görmeye başlamamız kuirliğin toplum tarafından kabul görmesiyle olur. Ama bağımsız filmlerde durum farklıdır, bağımsız bir film bazı izleyicilerden tepki çekmesi muhtemel konuları da işleyebilir.

1960’lı yıllardan başlayarak Amerika'da stüdyolardan bağımsız bir animasyon sahnesi ortaya çıkmıştır. 70’li yıllardan itibaren ise kuir temsiller görmeye başlarız. Dönemin en meşhur bağımsız animasyoncularından Ralph Bakshi’nin Heavy Traffic ve Coonskin gibi bazı filmlerinde kuir yan karakterlere yer verdiğini görürüz. Bakshi Amerika’nın alternatif çizgi roman geleneğinden etkilenen bir yönetmendir, hatta ilk filmi bu gelenekten bir çizgi roman olan Fritz The Cat’in uyarlamasıdır. Bu yüzden o geleneğin çizgi romancıları gibi filmleriyle seyircisini provoke etmeye çalışır, kuir bireyler de bu provokasyonun bir parçasıdır. Yine de Bakshi’nin kuir temsil tarihi açısından önemi inkar edilemez. Bakshi filmlerinde kuir karakterlerini kötü niyetli bir biçimde temsil etmez, kuir yan karakterleriyle de ana karakterleri kadar empati yaptığı hissedilir. [5] O sadece sınırları zorlamak istemektedir, bunu da yapmayı bildiği tek şekilde yapar.
Bakshi uzun metraj filmler çekebilen bir bağımsız animasyoncudur ama onun durumu bir istisnadır. Bağımsız animasyonu ekseriyeti bütçesi düşük kısa filmlerdir. Ama bütçenin Bakshi’den bile düşük olması herkese kendi hikayesini anlatma fırsatı verir. Bu konuda önemli adımlardan biri Lew Gifford ve Paul Kim’in yaptığı Queerdom isimli kısa filmdir. Bir gün uyanınca gay olduğunu fark eden bir adamı konu alan 8 dakikalık filmin bazı görüşleri çok iyi yaşlanmamış olsa da temsilin açıklığı dikkate değerdir. Uzun süre homofobik kodlamalardan sonra sonunda kuir bireyler olumlu bir hikayede var olabilmektedir.

Daha yakın zamanda kendisi de eşcinsel olan ve Mary And Max, Memoirs of A Snail gibi filmlerinin yan hikayeleri içinde eşcinsel karakterlere yer veren Adam Elliot gibi isimler bağımsız animasyon sahnesinde kuir içeriğin öncülüğünü yapmaktadır. Kısa film dünyasında ise bundan çok daha fazlası örnek olarak verilebilir. Bunlar sahici kuir temsiller olmaları açısından çok değerli olsalar da ulaşacakları kitle doğal olarak bir Disney filminin altındadır. Ana akım, halkın çoğunluğunun tükettiği, medyada kuir bireyler hala açık açık var olmakta zorlanıyorlar. Ve sinemada sahici kuir birey temsili bulmak için arşivlerin derinlerine inmek gerekmesi ciddi bir problem.
Ana Akım Yapımlarda Kuir Varlığı
Açık kuir temsiller konusunda en önemli adımları atan Amerikan animasyon stüdyosu Laika’dır. Stüdyonun ilk filmi olan Coraline’da ana karakterin alt komşuları beraber yaşayan iki yaşlı kadındır, lezbiyen oldukları ima edilir. Bu kodlamanın ötesindedir, artık gördüklerimiz onaylamadığı karakterlere kuirlikle ilişkilendirilen özellikler yükleyen filmler değil karakterleri kuir olan ama bunu açıkça söylemekte zorlanan filmlerdir. Stüdyo bir sonraki filmi Paranorman ile 2012’de bu bariyeri kırar, filmin yan karakterlerinden birinin gay olduğu replikle söylenir. Paranorman ana akım bir Amerikan animasyon filmindeki ilk eşcinselliği açık söylenen karaktere sahiptir.

Peki neredeyse ana akım animasyonun tekeli olan Disney’in 90’lardaki kodlanmış karakterler haricindeki kuir temsilleri ne durumda? Bu soruyu sinema ve televizyonu ayırarak inceleyebiliriz. Greg Weisman 90’lı yıllarda Gargoyles dizisinde çalışırken kuir olarak düşündüğü karakterlerin bu yönünü ima yoluyla bile inceleyemediğini söyler. Disney’in uzun süre boyunca politikası budur, aile markası imajına zarar verebileceği korkusuyla her kuir içerik denemesi sansüre uğrar. Mesela 2012’de başlayan Gravity Falls’un yaratıcısı Alex Hirsch’ün paylaştığı sansür notlarında [6] kasabanın iki polisi arasındaki eşcinsel ilişkinin ciddi bir sansüre uğradığını görürüz. Ayrıca Love God bölümündeki kısa bir lezbiyen sahne de sansüre uğramıştır. İki polis arasındaki ilişki dizinin finalinde, artık Disney’in yapabileceği bir şey kalmadığında, doğrulanır. Owl House da Disney sansürüyle mücadele etmiş ve kazanç sağlamış bir dizidir, dizinin yaratıcısı Dana Terrance’ın mücadeleleri sonucunda kuir bir aşk hikayesi işlemeyi başarmıştır. Disney’in yakın dönemde yayınlanan dizilere sansüründe hala bu tarz hareketler görebiliriz. Mesela şirket 2024’te Moon Girl and Devil Dinosaur çizgi filminin trans karakter içeren bölümünü yayınlamayı reddetmiştir. [7]
Disney’in filmlerindeki duruşu daha ilginçtir. Bir Disney filminde kuir içerik olursa filmin Rusya ve Suudi Arabistan gibi bazı ülkeler tarafından yasaklanma ihtimali bulunmaktadır. Disney de bu yasaktan dolayı para kaybetmek istemez, filme kuir içerik koyacaksa bile o sahne çıkarılınca filmin anlatısının bozulmamasına dikkat eder. Bu sayede devletin homofobik politikalar uyguladığı ülkelerde filmin sansürlü versiyonunu vizyona sokabilir. Bu durum şirketin umursadığı şeyin kuir temsiller yaratmak değil bu temsiller üzerinden kâr elde etmek olduğunu gösterir, en başında filmlere kuir temsili eklemeleri bir PR kampanyası niteliğindedir. Disney halihazırda kötü bir film olan Lightyear’ın başarısızlığını içindeki kısacık lezbiyen sahneye bağlamış, bundan dolayı da filmleri yapan ekiplerden filmleri “daha az gay” yapmalarını istemiştir. [8]

Disney dışına baktığımızda Cartoon Network’ün oldukça cesur adımlar attığını görürüz. Rebecca Sugar’ın Steven Universe’ü ilk eşcinsel düğün sahnesi gösteren Amerikan çizgi filmidir, sahne eşcinsel evliliğin ülke genelinde yasallaşmasından sadece üç yıl sonra yayınlanmıştır. Bu adımı atan dizinin Steven Universe olması pek şaşırtıcı değildir, zaten dizinin bütün konsepti kuir temalar üzerine kuruludur. Benzer bir durum da Adventure Time’da vardır, dizi başladığından beri yapımcıların aklında olan lezbiyen karakterler bir noktada resmiyet kazanmayı başarır. Cartoon Network dışında da Nickolodeon’ın Avatar Korra’sında bir kuir karakter temsil etme çabası görebiliriz. Yapımcılar sansürden dolayı Korra ve Asami arasındaki ilişkiyi istedikleri gibi temsil edemez, ilişki finalde bile muğlak kalır ve sonradan sosyal medyadan doğrulanır. Korra’da olduğu gibi dizinin yapımcılarının karakterlerin kuir olduğunu sosyal medyadan doğrulaması sık sık bir sansürün etrafından dolaşma yöntemi olarak kullanılmıştır. Kanalın dizide açıklanmasına izin vermediği detayları birçok yapımcı sosyal medyadan açıklamıştır. Bunlara Gregg Weisman’ın Gargoyles ile ilgili sosyal medya açıklamalarını veya Scooby Doo Mystery Incorparated’ın yapımcısı Tony Cervone’nin Velma’nın eşcinsel olduğuna dair açıklaması örnek verilebilir. Ancak sansürlenen sanatçıların direnme biçimi olarak ortaya çıkan bu yöntemin ideal bir kuir temsil biçimi olmadığı unutulmamalıdır.
Animeler Ve Kuirlik
Animasyondan bahsederken bu medyumu Amerika merkezli ele almamak önemlidir. Amerika’da tabu olan kuir içerikler başka kültürlerde kendine daha geniş yer bulabilir. Dünyanın Amerika dışındaki en büyük animasyon ülkelerinden olan Japonya’da kuirlik Amerika’da olduğu kadar tabu bir konu değildir. 1970 yılında Osamu Tezuka’nın yetişkin film projelerinden Kleopaptra’da kuirliğe dair açık referanslar görürüz. Bunlar Ralph Bakshi işleri gibi aynı dönemin amerikan animasyonundaki temsillere benzemektedir. Ama arada önemli bir fark vardır, Amerika’da Bakshi filmleri ana akıma karşı bir isyanın temsiliyken Japonya’da Tezuka filmleri ana akımın ta kendisidir. Amerikalılar Tezuka’dan sıklıkla Japonya’nın Walt Disney’i olarak bahseder, bu ifade indirgeyici ve oryantalist olmasına rağmen Tezuka’nın ülkenin animasyonu için önemini gösterir. Ülkenin en popüler animasyoncusunun kuir içeriğe ve yetişkin animasyonuna da önem vermesi Japonya animasyon tarihini başka bir yola sokar.
Amerika’da yetişkin animasyonu neredeyse her zaman komedilerden oluşmuştur. Japonya’da ise bunun aksine kendini ciddiye alan yetişkin animasyonları pazarın önemli bir bölümüdür. Japon animasyonunun bu özelliği kuir temsillerin stereotiplerden uzaklaşma ihtimalini arttırır çünkü komedi sıklıkla karakterlerin karikatürize edilmesine dayanır. Ayrıca Japonya’nın güçlü Manga kültürü de animelerin kuir içeriğine kaynak olur. Tezuka’nın mangalarından başlayarak birçok eserde kuir temalara ve karakterlere yer verilir, bu eserler animasyona uyarlanırken de sansüre maruz kalmazlar.
Animelerde kuir temsilin batılı muadillerinden en büyük farkı “yetişkin” diye sınıflandırılmayacak yapımlarda da kuir karakterlere ve temalara yer verilmesidir. 1979’da çıkan Rose Of Versailles anime uyarlaması bir erkekmiş gibi yetiştirilmiş kadın olan ana karakteri Oscar üzerinden toplumun kalıplaşmış cinsiyet rollerini zorlar, bu karakter mangalarda o yılda bile oturmuş olan ve gelecek yılların kuir anime karakterlerinin sık sık başvuracağı bir klişenin animasyon tarihindeki en erken örneğidir. Biseksüel ana karakterine empatiyle yaklaşan anime aynı zamanda Disney’in Mulan’ında da olduğu gibi trans deneyimiyle paralel görülebilecek temalara değinir.

Animelerde kuir içerik genelde hedef kitlesi ergen kızlar olan Shoujo türünde görülür. Rose Of Versailles de bu türün ikonik yapımlarındandır. Bir sonraki kuşağın bu türdeki en önemli animesi ise Türkiye’de Ay Savaşçısı adıyla yayınlanan Sailor Moon’dur. Dizi üçüncü sezonundan itibaren kuir temalara daha çok odaklanmaya başlar, birden fazla kuir ilişki açıkça temsil edilir. Sailor Moon’un önemi Japonya sınırlarını aşıp dünya çapında bir fenomene dönüşmesidir. Kuir karakterlerini kodlamaya başvurmadan işleyebilen bir dizi sonunda ana akıma çıkmıştır ama yapımcılar yine de temaları tam derinliğiyle işlemelerine izin verilmediğini düşünmektedir. Sailor Moon’un ikinci sezonundan dördüncü sezonuna kadar olan kısmın başında olan Kunihiko İkuhara kendisini dizide özgürce ifade edemediğini düşünmektedir. Bu sebeple Sailor Moon sonrasında kendi stüdyosunu kurup Revolutionary Girl Utena isimli bir anime yapmıştır. Burada toplumsal cinsiyet rolleri teması Sailor Moon’dan bile daha açık işlenir ve dizide çok sayıda kuir karakter yer alır. Dizinin devamında çıkan Adolescence of Utena adlı film de bu temayı daha ileriye taşır. İkuhara’nın üç yapımı da animelerde kuir temaların en önemli örneklerindendir.
Animelere Amerikan Sansürü
Amerikanın 60’lardan beri gelişen çocuk animasyonu algısı ve kültürlerinin derinlerine işlemiş Hristiyan ahlakçılığı çocuk medyası üzerinde sert bir sansüre sebebiyet verir. Bu sansür sadece Amerikan yapımlarına değil başka kültürlerden ithal edilen yapımlara da uygulanır. Önceki paragraflarda bahsi geçen kuir içerik konusunda öncü niteliği taşıyan animeler Amerika'da aynı açıklıkta yayınlanamamıştır. Bu sansürün en ilginç örneklerinden birisi de Sailor Moon’un 90'lardaki orijinal İngilizce dublajının kuir karakterlere bakışıdır. Sailor Moon'un sansürlenen kuirliğine bir örnek olarak hikayenin kötü karakterlerinden Zoisite'in hikayesi verilebilir. Zoisite animenin orjinalinde feminen görünen bir eşcinsel erkektir, Kunzite isimli bir diğer erkek karakterle ilişkisi vardır. Diziyi Kuzey Amerika pazarında yayınlayacak olan Kanadalı şirket bu kuir ilişkiyi silmek için dublajda karakterin cinsiyetini değiştirir. Dizinin ilk İngilizce dublajında karakterden kadın olarak bahsedilir. Bu tercih dünya çapındaki diğer dublajlarda da tekrarlanır. Mesela dizinin 90’larda TRT tarafından yapılan Türkçe dublajında da karakterden kadın olarak bahsedilir.

Amerika'nın diziye yaptığı bir diğer sansür de üçüncü sezonda hikayeye giren Sailor Uranus ve Sailor Neptune’ün hikayesinde görülür. Dizinin orjinalinde lezbiyen bir çift olan karakterler dublajda “birbirine çok yakın olan kuzenler” haline getirilir. Ama bu sansür öbür örnek kadar başarılı değildir çünkü müdahale bölümlerin kendisine değil sadece dublaja yapılmıştır. Diyalog karakterlerden “kuzen” diye bahsetse bile görsel anlatı ve bölümlerin konuları aynı kaldığı için dublaj orjinal animenin romantik ilişkilerini tamamen silemez. Şirketin sansür çabası dizinin dublajlı halinin üzerinde istemsiz bir yan etki yaratır. Orjinal hikayedeki lezbiyen ilişki dublajlı halinde kuzenler arasındaki lezbiyen ilişkiye dönüşmüştür.
Yerelleştirme sırasında sansür denemeleri Sailor Moon dışında animelerin de başına sık sık gelmiştir. Ama bunlar yıllar geçtikçe ve batı kuir karakterleri kabul edebilmeye başladıkça azalmıştır, daha önce sansüre maruz kalan yapımlar da sansürsüz şekilde yeniden dublajlanmıştır. Bunda batıda anime algısının oturmasının da payı vardır, 90'larda bu yapımlara Japon yapımı çizgi filmler gibi davranılırken artık animeler ayrı ve yetişkinlerin de izlediği bir medyum olarak kabul edilmektedir. Bu sansürü azaltma açısından olumlu olsa da Japon medyasının aksine kuir içeriğin çocuk medyasında olmaması gerektiği algısını sağlamlaştırmaya yarar.
Animelerin yetişkinlere yönelik içerik anlayışı Amerikan animasyonunun dışındadır. Yetişkinlere yönelik Amerikan animasyonunda, komediye odaklanmanın da etkisiyle kuir bireyler genelde bir şaka olmanın ötesine geçemezler. South Park'taki Big Gay Al gibi temsiller buna örnek verilebilir. Big Gay Al homofobik bir temsil olmasa da eşcinsel erkeklerle ilgili bütün stereotiplere uyar ve bu stereotipler birer komedi unsuru olarak kullanılır. Yetişkinlere yönelik animelerde ise kuir temaların daha duyarlı ve konuyu ciddiye alan biçimlerde işlendiği görülebilir. Animeler de hatırı sayılır miktarda homofobik ve karikatürize temsil içerir ama bu konuda Amerikan animasyonundan ileri oldukları kabul edilmelidir.

Kuir Animasyonun Geleceği
Modern dönemin kuir animasyonunun belli sıkıntıları olduğu inkar edilemez ama yine de kuir animasyon en başarılı dönemini yaşamaktadır. Bunda internetin animasyon sektörünü demokratize etmesinin de etkisi var. Eskiden bağımsız kısa filmler resmi dağıtım bulamadığı için izleyiciye ulaşamazken artık internete yüklenen bir bağımsız animasyon örneği izlemek isteyen herkesin ulaşımına açık şekilde var olabiliyor. Son yıllarda Youtube kuir animasyonun en önemli yayın platformlarından biri konumunda, stüdyoların maddi kaygılarla kabul etmeyeceği kısa filmler Youtube izlenmesi yüksek olduğu için diziye dönüşmeyi başardı. Bu dönüşüm canlı çekim medyada artan kuir görünürlüğüyle de paralel düşünülmelidir. Animasyon yapımlardaki kuir içerik zorla sokulduğu tüm kalıpların dışına çıkmayı başarmıştır ve gittikçe daha görünür olmaya devam edecektir.
[1] https://www.hollywoodreporter.com/news/general-news/awards-chatter-podcast-rupaul-rupauls-920176/
[2] (Mittell 2003, 33-54)
[3] https://www.businessinsider.com/the-evolution-of-queer-characters-in-kids-animated-tv-shows-2021-6
[4] Batman The Animated Podcast’in 47. bölümünde dizinin yönetmenlerinden Kevin Altieri bunu doğrular
[7] https://www.inverse.com/entertainment/moon-girl-and-devil-dinosaur-disney-marvel-trans-censorship



Yorumlar