top of page
  • Ayşen Beyza Lezgioğlu

Aile, Toplum ve Kaos Üzerine: Sieranevada

Sieranevada, Rumen Yeni Dalgası’nın başarılı yönetmenlerinden Cristi Puiu’nun gösterimini bu sene 70.Berlin Uluslararası Film Festivali’nde yapan yeni eseri Malmkrog’dan bir önceki ve belki de en çok ses getiren 2016 yapımı filmi. Babalarının ölüm yıldönümü dolayısıyla anne evinde bir akşam yemeğinde bir araya gelecek olan aile bireylerini ve papazın gecikmesi dolayısıyla yenmesi geciktikçe geciken bu yemeği merkezine alan film, belirsizlik, kaos, gerginlik gibi fenomenler ışığında aile olgusuna kara-komik bir projeksiyon tutuyor. Filmde klostrofobik bir Sovyet apartman dairesinde bugünlerini yaşarken dünlerini de peşlerinden sürükleyen aile bireyleri, iyi yazılmış diyaloglar ve son derece “gerçek” dertlerle hayata tutunmaya ve birbirlerine yarım gün de olsa tahammüle uğraşıyorlar. İyi yazılmış diyaloglar ve yalın hikâyeye ustalıkla yedirilmiş olan absürt ögeler, 2 saat 57 dakikalık bu uzun filmi sürükleyici kılan en büyük faktörlerden. Bunun haricinde kamera, film boyunca adeta görmemiz gerekenleri en iyi görebileceğimiz açıya ayarlanıp terk ediliyor. Fakat ne zaman ki baş karakter Lary kuzeninin komplo teorilerinden, annesinin takıntılarından veya teyzesinin kuruntularından bunalıp oda değiştirse kamera da ayaklanıyor ve onu takip ederek odadan odaya geçiyor, iki adımlık holde dolaşıyor; biz de kapı aralıklarından kadın başları, erkek alyansları görüyor, mutfaktaki sofra telaşına göz atıyoruz.


Puiu, Rumen halkının toplumsal hafızasında çok önemli bir yeri olan Sovyet hakimiyetinin ve ardından gelen yıkılışın devam edegelen etkisini orta sınıf bir Rumen ailesi üzerinden gözlemlememize olanak veriyor ve sosyal olanla siyasal olanı harmanlayarak gerçekçi ve kapsamlı bir Romanya, Romanyalılık portresi sunuyor. Bu açıdan filmi izlerken, aile içindeki zıt siyasi görüşlere sahip bireylerin argümanları, bazen fanatizmleri ve anıları üzerinden Rumen toplumsal bilincinin, izdüşümü gerçeğe hayli yakın bir analizi yapılmış oluyor.


Filmin sonuna yaklaşırken baş kahraman Lary’nin, babasının yalanlarıyla örülü travmatik çocukluğundan bahsedip eşine içini dökmesi; ailelerdeki gerçekler, yalanlar, travmalar vb. gibi aslında her ailenin içinde barındırdığı fakat hakkında az konuşulmuş gerçeklere dikkatimizi çekiyor. Yani bir aile draması olarak başlayan film sosyolojik, siyasal ve dini pek çok konuda gözlemler yaptıktan sonra yine aile fenomenini odağına alarak bitiyor.


Sonuç olarak şapka çıkartılacak bir gözlem gücüyle filmini ve senaryosunu ince ince dokuyan Puiu, sıradanlığın etkili bir işçilikle ne kadar şaşırtıcı, duygusal ve anlamlı olabileceğini ispat ediyor. Bazen diyalogların üst üste binmesi ve dar bir alanda (küçük bir apartman dairesi) kalabalık bir ailenin hikayesini izlemenin verdiği sıkışıklık hissi, filmin zorlu yanlarını oluştursa da son söz olarak filmin kesinlikle izlenmeye değer olduğunu belirtebiliriz.




314 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page