top of page

Kolektif Liste: Direniş Filmleri 3

  • Yazarın fotoğrafı: Görüntü Dergi
    Görüntü Dergi
  • 30 May
  • 3 dakikada okunur

Yurttaşlık haklarımız gasp edilirken, yüzlerce sıra arkadaşımız anayasal haklarını kullandıkları için darp edilerek hukuksuzca tutuklanırken olup bitenleri evden takip etmenin insanı kötü etkilemesi oldukça doğal, hatta kaçınılmaz. Bu sorunun en etkili çözümlerinden biri sıra arkadaşlarımızla beraber alanda bulunmak olsa da bu, çeşitli sebeplerden her zaman mümkün olmayabiliyor. Evde kaldıkları günlerde de insanlara güç ve cesaret verebilecek başka bir yöntem direniş filmleri izlemek. Bu filmler, bize yalnız olmadığımızı hatırlatmakla kalmayıp çeşitli halkların tarih boyunca gösterdikleri direnişler hakkında bilgi ve kendi direniş metotlarımıza dair fikir de sağlayabilir. Yazı dizimizi bu amaçlarla ve tıpkı direniş gibi kolektif şekilde kaleme aldık. Keyifli okumalar, belki keyifli keşifler ve en önemlisi iyi direnişler dileriz!

Duck, You Sucker / A Fistful of Dynamite (1971, Yön:Sergio Leone)

Yazan: Baran Can Ayaz

Türkçeye “Bir Avuç Dinamit” olarak çevrilen, Sergio Leone’nin bu harikulade eseri, mükemmel bir kurgunun içinde aslında bir bütün olarak dünya devrimler tarihinin gelişimini ortaya koyuyor. Büyük balığın küçük balığı yediği bu dünyada büyük balık olma hevesi içinde yüzen küçük balıklara, esas büyüklüğün küçük balıkların büyük balığa yönelen örgütlülüğünde olduğu olgusu; kıtalararası seyahat eden ve patlayıcılar hakkında uzman IRA üyesi bir devrimcinin küçük bir soyguncu çetesi ile karşılaşmasından hareketle adım adım zihinlere işleniyor. Filmin giriş jeneriğinde Çin Devrimi’nin önderi Mao Zedong’un:

"devrim, bir akşam yemeği değildir.

devrim, bir edebi eser değildir.

devrim, incelikle yapılmış bir nakış değildir.

devrim, bir şiddet eylemidir.” sözü, imzasıyla yer alıyor.

Good Bye, Lenin! (2003, Yön: Wolfgang Becker)

Yazan: Ecenaz Kaya

1989’da Doğu Almanya’da geçen bir hikaye. Komünizm destekçisi annesiyle yaşayan bir genç, Berlin Duvarı’nın yıkılmasına yakın dönemde çıkan bir ayaklanmada annesinin gözü önünde gözaltına alınır. Bunu görünce fenalaşan anne, girdiği kısa süreli komadan birleşmiş bir Almanya’ya uyanır. Annenin davasına bağlılığı bilindiğinden, rejim değişikliğinin haberini vermenin onun sağlığını kötü etkileyeceğine kanaat getirilir. Bu nedenle yakınları, evden çıkamayan anneye çok büyük uğraşlarla hâlâ Doğu Almanya’da yaşıyormuş illüzyonunu yaratırlar. Film, medyanın insanları nasıl manipüle edebildiğini ve yalnızca toplumun işine geleni duyurduğunu komik bir üslupla izleyiciye anlatıyor.

Değirmen (1986, Yön: Atıf Yılmaz)

Yazan: Kerem Mazman

Atıf Yılmaz’ın geri planda kalmış filmlerinden birisi olan Değirmen, Osmanlı’nın son döneminde geçen bir toplumsal taşlama. Film küçük bir kasabanın kaymakamı Hilmi Bey’i (Şener Şen) kasabanın genel durumunu analiz etmek için kullanır. Filmin hikayesi iki seviyede işler, hikayenin geçtiği kasaba küçük bir Osmanlı kasabasını anlattığı kadar imparatorluğun genelini de temsil eder. Hikayenin yıkılmak üzere olan Osmanlı’ya yönelttiği eleştiriler hem filme kaynak olan romanın yazıldığı dönemin hem filmin çekildiği dönemin hem de bugünün Türkiye’sine uyarlanabilir. Özellikle medya üzerindeki sansür ve yolsuzluğa boğulmuş bürokrasi temalı sahneler bugün de değerini koruyor. Film seyircisini bu değirmenin suyunun nereden geldiğini sormaya teşvik ediyor.

The Breadwinner (2017, Yön: Nora Twomey)

Yazan: Nehir Liman

Taliban rejimi altında yaşayan bir kız çocuğu olan Parvana, babasının tutuklanmasından sonra ailesinin geçimini sağlayabilmek için erkek kılığına girerek çalışmaya başlar. Parvana, kendisi gibi çalışan bir arkadaşıyla karşılaşır ve onunla dayanışmaya başlar. Film boyunca bu ikilinin birbirine destek oluşunu izleyen seyirci, bir yandan da Parvana’nın ailesinin hayatına konuk olur. Direnişimizin birleşe birleşe büyüdüğü bugünlerde, bu film beraber direnmenin önemini tekrardan hatırlatıyor.

How to Blow Up A Pipeline (2022, Yön: Daniel Goldhaber)

Yazan: Baran Can Ayaz

Bir boru hattı nasıl patlatılır? Soru bir hayli basit, sorunun cevabı o denli basit olmasa da… Hele ki patlatılacak olan, yüzlerce ton petrolün her gün bir eyaletten başka bir eyalete taşınmasını sağlayan özel güvenlikli bir boru hattıysa. Bu eylemi gerçekleştirmek için bir araya gelmiş, bu eylemi gerçekleştirmek için kendilerine sahici sebepler üreten yaşamlardan gelen radikal ekolojistler, eylemi gerçekleştirmek için hazırlandıkları çeşitli aşamalarda sık sık yaşamlarının başka bir anına dönecekler. Fosil yakıtların çıkarıldığı, işlendiği ve tüketildiği her anda sonuna bir adım daha yaklaştığımız dünyamızın egemenleri; aynı zamanda halkları savaşlar ve soykırımlarla yüzleştirenler, aynı zamanda her yıl on binlerce insanı ilaçsız ve tedavisiz ölüme mahkum eden endüstriyel sağlık sisteminin mimarları… How to Blow Up a Pipeline, bu gerçekliğin içinde bir kez daha gözlerimizi açmayı bizlere hatırlatıyor.

The Human Condition I: No Greater Love (1959, Yön: Masaki Kobayashi)



Yazan: Uygar Ceylan

Truffaut’ya atfedilen bir söze göre savaş karşıtı bir film olamaz. Kubrick’in Schindler’in Listesi filmine getirdiği eleştiri bunun sebeplerinden birini açıklar: Hollywood filmleri ve Hollywood’la benzer sinema anlayışına sahip filmler, savaş ve soykırımlardan bile kahramanlık ve başarı hikayeleri yaratmaya çalışır. Oysa savaş ve soykırımlar başarıyla değil başarısızlıkla, milyonlarca insanın göz göre göre öldürülmesiyle ilgilidir. The Human Condition üçlemesi, savaş atmosferinin kahramanlık yapılamayacak kadar kaotik ve katastrofik olduğunu göstererek savaş karşıtı olabilen üç nadir filmden oluşuyor.

The Human Condition I: No Greater Love, 2. Dünya Savaşı Japonya’sında nişanlı olan ve cepheye giderek evliliğini ertelemek istemeyen Kaji’yi anlatıyor. Kaji, Mançurya’da bir madende işçi şefi olarak çalışmak şartıyla orduya alınmaktan kurtulur. Ancak bu madende çalıştırılan Çinli savaş esirlerine yapılanlara şahit olunca istediği huzurlu evlilik hayatını burada da bulamayacağını anlar. İçinde insanlık olanlar için zulme sessiz kalmanın bedelinin en az sessiz kalmamak kadar ağır olduğunu hatırlatan bir film.

Eğer yazı dizimizin önceki yazılarını henüz okumadıysanız aşağıdaki linklerden okuyabilirsiniz:


Comments


  • Grey Twitter Icon
  • Grey Instagram Icon

© 2020 by BÜ(S)K

Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü

bottom of page