top of page

Kolektif Liste: Direniş Filmleri 2

  • Yazarın fotoğrafı: Görüntü Dergi
    Görüntü Dergi
  • 25 May
  • 4 dakikada okunur

Yurttaşlık haklarımız gasp edilirken, yüzlerce sıra arkadaşımız anayasal haklarını kullandıkları için darp edilerek hukuksuzca tutuklanırken olup bitenleri evden takip etmenin insanı kötü etkilemesi oldukça doğal, hatta kaçınılmaz. Bu sorunun en etkili çözümlerinden biri sıra arkadaşlarımızla beraber alanda bulunmak olsa da bu, çeşitli sebeplerden her zaman mümkün olmayabiliyor. Evde kaldıkları günlerde de insanlara güç ve cesaret verebilecek başka bir yöntem direniş filmleri izlemek. Bu filmler, bize yalnız olmadığımızı hatırlatmakla kalmayıp çeşitli halkların tarih boyunca gösterdikleri direnişler hakkında bilgi ve kendi direniş metotlarımıza dair fikir de sağlayabilir. Yazı dizimizi bu amaçlarla ve tıpkı direniş gibi kolektif şekilde kaleme aldık. Keyifli okumalar, belki keyifli keşifler ve en önemlisi iyi direnişler dileriz!


5 Broken Cameras (2011, Yön: Guy Davidi, Emad Burnat)



Yazan: Uygar Ceylan


Bazen maruz kaldığınız insanlık dışı muameleye karşı elinizden gelen tek şey, yaşadıklarınızı elinizdeki kamerayla kaydedip sizi görmezden gelen dünyaya teşhir etmektir. Filistinli bir çiftçi olan Emad da siyonist İsrail rejimi 5 kamerasını teker teker kırmasına rağmen bu şekilde direniyor. 5 Broken Cameras, bir yandan İsrail’in köy halkını evlerinden ve zeytin ağaçlarından edip buna direnenleri şiddetle sindirmeye çalışmasını, bir yandan da Emad’ın oğlu Gibreel’in bu şartlar altında doğup büyümesini Emad’ın kamerasından gösteriyor. Filistin’de günlük yaşamın neye benzediğini kavramak zor ve bu belgesel bu konuda en çok yardımcı olabilecek kaynaklardan biri. “Direniş filmi” ifadesi 5 Broken Cameras’ı nitelemek için yetersiz kalıyor çünkü bu filmin kendisi başlı başına bir direniş.


The French Connection (1971, Yön: William Friedkin) 



Yazan: Kerem Mazman


William Friedkin’in 5 Oscar ödüllü başyapıtı The French Connection, az sayıdaki gerçekçi polis filminden biri. Filmin ana karakteri Popeye Doyle (Gene Hackman) insanlara şiddet uygulamaktan zevk alan, ırkçı ve öfkeli bir polistir. Friedkin’in kamerası tarafsız bir gözlemci gibidir, karakterin hareketlerini yorumlamayı seyirciye bırakır. Polis filmlerinin ekseriyetinin romantize  ettiği “kanunlara uymayan ve bu sayede sonuç alan sorunlu polis” tiplemesi bu filmde romantize edilmez, film Doyle’un şiddet eylemlerini aklamak için bir çaba göstermez. The French Connection polis şiddetinin başarısızlığa mahkum bir yöntem olduğunu göstermesiyle ve polisin ana karakter olduğu filmlere aykırı şekilde ana karakterinin kötü bir insan olduğunu vurgulaması ile öne çıkan çok ilginç bir film.


Bahoz (2008, Yön: Kazım Öz)



Yazan: Ecenaz Kaya


Aradan otuz sene geçse de ülke siyasetinde bazı şeyler pek değişmiyor. “Bahoz” yani “fırtına” 90’larda yaşanan öğrenci hareketlerini bir öznesinin gözünden aktaran, otobiyografik elementler içeren bir film. Cemal, İstanbul Üniversitesi’ni kazanmasıyla Dersim’deki köyünden çıkıp büyük şehre ilk adımını atan, kimliğine aidiyeti olmayan, asimile olmuş bir Kürt gencidir. Üniversitede tanıştığı arkadaşlarının teşvikiyle Kürtlükle barışan Cemal, köyünde hiç üzerine düşünmediği etnik benliğinin büyük şehirde bir tehdit olduğunu fark eder ve bu davayı benimser. Günümüzde izlendiğinde hâlâ azınlıkların gördüğü baskının, devletin gücü ve acımasızlığının değişmediği görülüyor. İstanbul Üniversitesi’nde başlayan bu ayaklanma, mekansal olarak tanıdık. Üniversite öğrencilerinin korkuyla sokağa çıkıp sonrasında gözaltına, tutukluluğa ve işkenceye maruz kaldıklarını görmek de şu an haksız yere tutuklu tutulan sıra arkadaşlarımızı akıllara getiriyor.


Z (1969, Yön: Costa-Gavras)



Yazan: Enes Yenidünya


Muhalefet lideri, türlü engellemelere rağmen yaptığı konuşmasının ardından, hükümet ve polis iş birliği ile hazırlanmış bir planla kaza süsü verilerek öldürülür. Jean-Louis Trintignant tarafından canlandırılan idealist savcı bu davaya atanır ve gerçeğin peşine düşer. Dava sürecinde hükümetin kirli sırlarına, delilleri ve tanıkları nasıl manipüle edebildiğine şahit oluruz.


Yönetmen Costa-Gavras, milletvekili Grigoris Lambrakis’in 1963’te savaş karşıtı konuşmasının ardından aşırıcı bir grup tarafından öldürülmesini anlatan ve Yunan alfabesinde “yaşıyor” ya da “ölümsüz” anlamına gelen “Z” adlı romanı uyarlar. Kendi ülkesi Yunanistan’da yaşanan bu olaydan etkilendiğini filmin başındaki “Gerçek olaylar, ölü veya diri tüm kişilerle olan her türlü benzerlik; kazara değildir. KASITLIDIR.” yazısıyla vurgulasa da filmin nerede geçtiği hiçbir zaman açıkça belirtilmez. Bu sayede film, faşizme karşı evrensel bir bildiri hâline gelir. Bu film vesilesiyle diktatörlerin elbet yenileceğini hatırlatıyor ve “Gün gelir; zorbalar kalmaz, gider!” diyoruz.


F Tipi Film (2012, Yön: Ezel Akay, Sırrı Süreyya Önder, Hüseyin Karabey, M. İlker Altınay, Barış Pirhasan, Aydın Bulut, İnan Altin, Vedat Özdemir, Grup Yorum, Reis Çelik)



Yazan: Baran Can Ayaz


F Tipi Film, 10 ayrı yönetmenin çektiği 9 kısa filmden oluşan, kolektif emeğin ürünü bir eser. “İçeriyi teslim alamadan dışarıyı teslim alamayız.” diyen düzenin “oda” dediğine “hücre” demenin, “kötü muamele” dediğine “işkence” diyebilmenin, “hapis” dediğini “tecrit” olarak açıklıkla ifade edebilmenin onurunu taşıyan bu eser; düzeni düzenin kavramlarıyla konuşmayı reddediyor. 2000 yılında “Öleceğiz ama hücrelere girmeyeceğiz!” diyen devrimcilerin direnişini dünden bugüne aktarıyor. Bugün de, “F Tipi Film”i düzenin kuyu tipi hapishanelerine karşı süresiz açlık grevi ile direnen Halk Cephesi, Grup Yorum, Dev-Genç, ESP ve SGDF üyesi tutsaklarla dayanışmanın bir vesilesi hâline getirmek, mevcut rejimin ‘terör’ demagojilerine karşı politik devrimciliğin meşruiyetinin bilincini kuşanmak gerekiyor. Bilinmeli ki havasız ve güneşsiz hücrelerde tecrite karşı direnenler; bizi geleceksiz bırakmaya çalışanlara, haklarımızı ve özgürlüğümüzü her gün daha da fazla elimizden almaya çalışanlara karşı direniyor.


Dead Man’s Letters (1986, Yön: Konstantin Lopushansky)



Yazan: Nehir Liman


Nükleer savaş sonrası dönemde bir müzenin bodrumunda yaşayan insanları ele alan film, odağına aldığı Profesör Larsen’in oğluna yazdığı mektuplar eşliğinde ilerler. Larsen, film boyunca ne insanların yaşadığına ne de insanlığa olan umudunu kaybeder. İlgilendiği çocuklara da bu fikirleri aşılar. Direnişin bizden önce umudunu kaybetmemiş insanlar sayesinde bugüne gelebildiğini ve onların kararlılığı ile yolumuza devam etmemizi hatırlatacak bir film.


Yazı dizimizin sonraki yazısını kaçırmamak için Görüntü Dergi’nin sosyal medya hesaplarını takip etmeyi unutmayın! Eğer önceki yazıyı okumadıysanız: https://www.goruntudergi.com/post/kolektif-liste-direni%C5%9F-filmleri-1 

Comments


  • Grey Twitter Icon
  • Grey Instagram Icon

© 2020 by BÜ(S)K

Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü

bottom of page