top of page
  • Yazarın fotoğrafıGörüntü Dergi

Afiş İnceleme: Das Cabinet des Dr Caligari

Güncelleme tarihi: 27 Haz 2022


Tedirgin edici bir görsel: Teni solgun, hayaleti andıran bir figür, yerdeki baygın görünümlü kadını seyrederken manzarayı olumlu yorumlamamızı sağlayacak bir ilk intiba edinemiyoruz. İçindeki bulundukları ortamda da olsa olsa tehlike çanları çalıyor. İki figürün üstüne bir kapan misali yaklaşan dallar budaklar, gerçek dışı bir örüntüde kıvrımlanan köprüyü adeta bilinçaltının bir tezahürü olarak kodluyor. Kadının bedeninin nasıl da köprüyle bir olduğuna dikkat edersek elimizde tablonun gerçek dünyayla ilişkisi tümüyle kopmuş oluyor. Bir rüya mı bu? Cevap o kadar basit değil. Somut dünyayla hayli alakalı olan, onu ezelden beri şekillendirmiş insan psikolojisinin bir yansımasını seyrediyoruz. İşte tımarhanenin müdürü köprünün az berisinden bize doğru koşuyor, sanki zihnimizin koridorlarından kurtulup görüş alanımıza çıkmaya çalışıyor.

Yıl 1920. Sanatçıların deneyimlerini kendi pencerelerinden, gerçekçilik dışı bir estetikle yorumladıkları, mental durumlarını ete kemiğe büründürdükleri dışavurumculuk akımı, Almanya’da önce resme, sonra şiire, en sonunda sinemaya ulaşıyor. Öncesinde dünya inanılmaz yıkıcı bir 6 yıl geçiriyor: O güne dek asla görülmemiş boyutta kayıplara yol açan 1. Dünya Savaşı ve takiben gelen İspanyol gribi, insanlığa büyük travmalar bahşediyor. Senaristler Hans Janowitz ile Karl Meyer, asla huzura kavuşturamadıkları onca acıyı savaş sonrası Almanya’sında yeni yeni gelişen sinema sanatı aracılığıyla tasvir etmeye karar veriyorlar. Böyle doğuyor Das Cabinet des Dr Caligari. Film korku türünün özelliklerini belirleyen bir başyapıt olarak yılların karşısında dimdik duruyor. İnsan psikolojisinin dehlizlerinden manzaraları mizansenine yansıtarak toplumun kolektif deliliğini orantısız set parçalarına, gölgelere, ışığa, oyunculuğa yansıtıyor. Acılı, feryatlar içindeki bir toplumun tımarhane sakinleri olarak portresi, bu filmin ardından gelecek sayısız delilik, anksiyete, gerilim ve dehşet hikayesinin habercisi oluyor aynı zamanda. Ne de olsa sinema ve sanat, toplumun hafızasından tam anlamıyla muaf olamıyor hiçbir zaman. Kimi zamanlar ise o hafızanın kendisine -metaforik bir dille bile olsa- dönüşüyor.


Das Cabinet des Caligari ilk kez görücüye çıkalı tam 100 sene olmuş. Bu süreçte o zamanın travmaları sinema sanatını ve bu sanatı kavrayışımızı dönüştürüp geliştirmiş, yeniden tanımlamış. Bir kez daha küresel belleğin kayda değer bir döneminden geçiyoruz. 2020’de kaşla göz arasında sinema salonlarımıza, konserlerimize veda ettik. Hayat kurtarmak adına sokağa çıkmaya korkar olduk. Sağlıklı kavuşmalara daha ne kadar süre kaldığını kestirmek zor. Bu yeni dünyadaki yerimizi anlamlandırmaya çalışan bizler, neyse ki hiçbir zaman sanattan, düşünceden, eylemden mahrum değiliz. O halde dünyamızı sarsan bir sürecin gelecekte bize yeni kavrayışlar, farkındalıklar getirmesini ummak, bu doğrultuda adımlar atmak, belki de -biraz klişe ya da banal tınlamak pahasına- kendimize çizebileceğimiz en anlamlı yol haritası olacaktır. Bildiğimiz her şeyi değiştiren bu dönemin ardından yeni ilhamlar bulmak dileğiyle, hoşça kal 2020.


Bu yazıya ilham veren Bü(s)k ailesi üyelerine sevgiler.

276 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page