top of page
  • Derin Doğa Kokal

Olivier Bugge Coutté ile Sinema ve Kurgu Üzerine Söyleşi

1. Öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. İskandinav sinemasının önemli eserlerinden birkaçında sizin etkiniz büyük. Ancak bu büyük işlere imza atmadan önce kurgucu olmaya nasıl karar verdiniz? Sizi bu noktaya kadar getiren süreci anlatabilir misiniz?


Haha! İnsanlar hayattaki büyük kararları kontrol edebileceklerini söyleselerdi, ben tam tersini söylerdim. Sadece küçük şeylerin kontrolü sizde. Bugün hangi kıyafeti giyeceğinize ve hangi yemeği yiyeceğinize siz karar verirsiniz, ancak kime aşık olup çocuk sahibi olacağınıza, dünyanın neresinde yaşayacağınıza veya hangi mesleği yapacağınıza... Bunlara başka bir yerde karar verilir : )


Kurgucu olmam tamamen rastgele oldu. Aslında siyaset bilimi ve felsefe okuyordum ama eğitimime ara verme ihtiyacı duydum. Bu yüzden bir yıl okulumu dondurdum ve hem teorik hem de pratik bir takım temel sinema dersleri aldım. Eğitim aldığım kurumda ki kayıt süreci, her iki ayda bir tercih edilen derslerin bir listesini göndermeyi içeriyordu. İlk tercihinizin kontenjanı müsait değilse, bir sonraki kayıt döneminde o dersi alma şansınızı artıran puanlar kazanıyordunuz. İlginç bir şekilde bu sürece başladığımda sadece ikinci ve üçüncü tercihlerimi alabildim. Ancak, üçüncü kayıt döneminde, istediğim herhangi bir dersi seçmeme izin veren önemli miktarda puan biriktirmiştim. Sırf fazla puanım olduğu için herkesin istediği dersi alabildim. Bu özel ders yalnızca dört öğrenciyle sınırlıydı ve "AVID" adlı pahalı ve güçlü bir kurgu makinesinin kullanımını öğretiyordu. Bu kurs sırasında kurguya tamamen aşık oldum. O zamandan beri kurgu odasından neredeyse hiç çıkmadım. Yani, özünde, bir kurgucu olma yolculuğum tamamen rastgeleydi, bir dizi seçim ve şartlar tarafından yönlendirildim.


Londra’da bir sinema okuluna (National Film and Television School (NFTS)) gittim ve sonra çalışmaya başladım. Ve o günden sonra yalnızca sinema alanında çalıştım, bir daha asla siyasete dönmedim. 



2. Çalıştığınız çoğu yönetmen aynı zamanda arkadaşınız, bu büyük ihtimalle işteki ortaklığınızı etkiliyordur. Film yapım sürecinde genellikle yönetmenlerle nasıl bir yol izliyorsunuz? Filme senaryo aşamasında mı yoksa çekim sonrası mı dahil oluyorsunuz?


Kariyerimin başlangıcında, senaryonun son taslağına kadar genellikle senaryonun tüm taslaklarını okurdum. Ama bunu yapmanın aslında daha fazla sorun yarattığını fark ettim.


Bir kurgucu olarak ana odak noktanız önünüzde duran görüntü yığınlarıdır. Elbette, yanınızda senaryo da var ama çekimler sırasında iyisiyle kötüsüyle pek çok şey değişmiş oluyor. Oyuncular rollerini ve mizansenlerini yorumlamış, sahnelerin bazı bölümleri değiştirilmiş ya da kesilmiş vs vs. Yani aslında senaryo sadece kısmen var.


Bir kurgucu olarak, sağlanan görüntü yığınları içindeki hikayeyi keşfetmek çok önemlidir. Ancak, senaryoya çok fazla odaklanırsanız, bu, görüntüleri objektif bir şekilde izlemenizi ve filmin anlatımını yeniden oluşturmanızı engelleyebilir.


Bu yüzden artık kurguya başlamadan önce son çekim taslağını sadece bir kez okuyorum.


Kurgu sürecinde sık sık karakterlerin psikolojileri ve filmde yaşayacakları genel hikaye hakkında tartışmalar yapıyorum. Bununla birlikte, belirli yönleri tasvir edebilecek veya etmeyebilecek sahneleri tartışmaktan kaçınıyorum. Kurguya başladığımda, üzerinde çalıştığım film hakkında genel bir fikrim var ama önümde çekimleri görene kadar tüm sahneleri ayrı ayrı hatırlayamıyorum. Bu yaklaşım, nihai ürünü şekillendirmeye çalışırken yeni bir bakış açısı kazanmamı ve filme uyum sağlamamı sağlıyor.


3. Bir kurgucu olarak karşılaştığınız en büyük zorluklar neler?


Taze kalmak ve kendi yaptığınız iş karşısında hissizleşmemek için önemli olan şey, körleşmemeye (snow-blind) dikkat etmektir. Bu etki, filmle artık hiçbir bağlantı hissetmediğiniz bir noktaya ulaştığınızda ortaya çıkar ve "Bu sahneyi çıkar, şu sahneyi bırak, ne fark eder" gibi söylemlerde bulunursunuz. Bu his aniden ortaya çıkabilir. Benim bu durumdan kurtulmamın yolu, filmi bir izleyici kitlesine göstermek ve tepkileri gözlemlemektir. Bu süreçte her şey tekrar açık hale gelir. Örneğin, izleyicilerin benim komik bulduğum şeylere gülmemesi veya belirli olayların neden gerçekleştiğini anlamaması gibi durumlar. 


Bazı durumlarda, köklü değişiklikler yapmak da yardımcı olabilir. Filmden bir bölümü çıkarmak ve eksikliğini hissetmek sürpriz keşiflere yol açabilir. Bazı kısımları çıkararak, diğer kısımların daha fazla önem kazandığı görülebilir. 



4. Özellikle ülkemizde çok sevilen ve dünya sinemasında da iz bırakan bir üçlemeye imza attınız: Oslo Trilogy. Bu üçlemenin yapım süreci hakkında bizimle paylaşabileceğiniz detaylar var mı? Sizin için bu filmlerde çalışmak nasıl bir deneyimdi?


Joachim Trier ve filmlerinin yaratıcı ekibiyle olan dostluğum ve yaratıcı ortaklığım için son derece müteşekkirim. Film okulundan beri birlikte çalışıyoruz ve birlikte bir dünya geliştirdik. Kendimizi genellikle bir müzik grubu olarak görürüz. Biz meslektaşız ama aynı zamanda kişisel düzeyde iyi arkadaşız.


Film okulunda aynı müzik ve yönetmenler etrafında ilham kaynakları bulduk: Fransız Yeni Dalga, Alain Resnais, Andrey Tarkovski, Lars von Trier, Nicolas Roeg gibi isimler ve aynı zamanda Scorsese, Woody Allen, Michael Mann, Oliver Stone, David Lynch gibi Amerikalı yönetmenler. Bu yaratıcı ilham, Avrupa sanat sineması ve Amerikan sinemasının iyi bir kombinasyonuydu.


Onların üslubunda neyin bu kadar büyüleyici olduğunu anlamaya çalıştık: Şiirsel anlatı, Tarskovsky'nin dünyası ve imgeleri, Godard, Roeg, von Trier, Resnais, Oliver Stone'un kurguya radikal yaklaşımı, Lynch'in psikolojik çarpık dünyası, Scorsese'nin temposu vs vs. Ve onları kendi dünyamıza harmanlamaya çalıştık.


Mezuniyet filmlerimizden Oslo Üçlemesine kadar net bir bağlantı bulunmaktadır: Bu, güçlü karakter odaklı hikayeleri karmaşık bir anlatı yapısıyla anlatma isteğidir.


Kitaplarda, bir kişi veya olay hakkında birkaç bölüm boyunca yüzlerce sayfa süren yan hikayelere dalıp, daha sonra ana hikayeye geri dönmek çok yaygındır. Ancak, filmde bunu başarmak daha zordur. Çoğu filmin sahneleri neden-sonuç ilişkisi içinde uzun bir olay zinciri gibi görünür. Önce şu olur, sonra şu olur, sonra bu olaya yol açar vb. gibi. Ancak Tarkovski veya Resnais gibi yönetmenlerden, doğrudan bir hikaye anlatmama konusunda büyük bir ilham aldık. Onları kopyalamaya çalışmadık, sinemada üç perdelik yapı veya birinci ve ikinci dönüm noktası gibi geleneksel yapıların ötesine geçebilme ihtimalini anlamak istedik.


Joachim’in işlerinde, her zaman bir hikaye anlatmanın alternatif yollarını aramaya çalışmışızdır. Reprise ve The Worst Person in the World'de ana hikayeden çıkıp bir yan karaktere daldığınız uzun bölümler vardır mesela.


Ve son olarak, popüler kültürden öğeleri söylemeden geçemeyeceğim. Harika müzikler ve muazzam görünen çekimler olmazsa olmazımız. Sonuçta, her ne kadar onları izlemeye bayılıyor olsak da, artık 60'lardan kalma Rus filmleri yapmıyoruz :)



5. Peki, kurgucu olmak isteyen birine tavsiyeleriniz var mı? Mesela iyi bir kurgucu olmak için Sovyet Montaj Kuramı’na hakim olmak önemli mi? Kurgucu olmak isteyen biri nelere dikkat etmeli?


Öncelikle, film okuluna gitmenin çok iyi bir fikir olduğunu düşünüyorum. Pek çok insan bunun önemli olmayabileceğini söylüyor. Elbette tüm kurgucular film okuluna gitmek zorunda değil ve bilgiyi kendi başınıza veya başka bir yerden edinebilirsiniz. Ancak iyi filmler, sizi film teorisinin ardındaki birçok düşünceye götüren yapılandırılmış bir müfredata sahiptir. Ve diğer her şey gibi, teoriyi bir kez inceledikten sonra onu geride bırakacak ve kendi yolunuzu bulacaksınız. Araba sürmeyi öğrenmek gibi. Başlangıçta virajları dönerken 2. vitese geçmeye çok dikkat ediyorsunuz, sonra ne yaptığınızı unutuyorsunuz ama sorunsuz sürüyorsunuz. 


İkincisi, artistik ilginizi dinlemeyi bırakmayın. Bu çok önemli. Temelde sahip olduğun tek şey bu çünkü. Tüm teori ve kurallar gelip geçicidir, ancak ilginç bulduğunuz şeylere sadık kalmalısınız. Ama bu, yönetmeni umursamayıp kendi filminizi yaratın demek değil. Bunu kesinlikle kastetmiyorum. Yani, içinde hayatın boyunca dinlemen gereken duygusal, sanatsal bir his var. Bu his değişecek ve hayatta farklı yönler bulacaksınız. Sizi siz yapan şey bu olacak.


Üçüncü ve en önemlisi: çalışmak, çalışmak, çalışmak, çalışmak, çalışmak…. Hiçbir şey kendiliğinden gelmez. Çocuklarım olana kadar her gün 10 saat çalıştım. Bir makine gibi. Ustalaşmak istiyorsanız, binlerce saat harcamanız gerekir. Kısa filmleri, müzik videolarını, animasyonları kurgulayın! Herhangi bir şeyi kurgulayın! Pratik yapın! Ve sakın hata yapmaktan korkmayın! Çünkü hatalar sayesinde öğreneceksiniz.


6. Genellikle, İskandinav ve Danimarka sineması hem üslubu hem de içeriğiyle dünyaca seviliyor ve takdir topluyor. Peki, siz bu sinemanın içinden biri olarak kendi sinemanız hakkında neler söylemek istersiniz? Beğendiniz veya eleştirdiğiniz kısımları var mı?


Bu sinemanın bir parçası olduğumdan objektif olmam zor ama çok iyi yorumlar yapabilecek benden çok daha zeki insanlar var :)


7. Özellikle şu anki dünya sinemasında takip ettiğiniz yönetmen veya kurgucular var mı? Olivier Bugge Coutte neleri izlemekten hoşlanıyor? 


İzlediğim son şey, herkes izledikten yıllar sonra izlediğim ve beni gerçekten şaşırtan ve etkileyen Normal People’dı. Muazzam karakter performanslarına sahip bir diziydi. Ayrıca, Paul Mescal'ı Aftersun'da tekrar gördüm. Muhteşem bir filmdi.


8. Son soru, aslında iki kısımdan oluşan bir soru bu. Sinema sizin için nedir ve sizce sinema ölüyor mu?

Hayır, sinemanın öleceğini düşünmüyorum. Günümüzde film izleme alışkanlığı, sinema salonlarından dijital platformlara doğru kayıyor. Eşyanın tabiatı böyle. Ve bence gelecekte yine farklı bir alışkanlık olacak.


Bilirsiniz, yaklaşık 30.000 yıl önce mağaralarda yaşarken, avlanırken ve hayat bir hayatta kalma meselesiyken bile hayvanları ve avlanma sürecini duvara resmetmek için zaman ayıran insanlar vardı. Bana kalırsa, her yönetmenin en derin noktasında o 30.000 yıl önce yaşadıkları mağaralara resimler çizen insanların bir parçası var. Hikaye anlatma dürtüsü ve onları izleme isteği asla bitmeyecek :)

64 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page