Shoegaze efsanesi Slowdive grubundan “Avalyn II” parçası eşliğinde buharlar içinde bir banyo sekansı… Nowhere, ilk dakikasından izleyicisini kendine has bir hayal alemine davet ediyor. Yirmi küsür Los Angeles’lı gencin “sıradan” bir cuma gününe tanıklık ederken adeta yönetmen Gregg Araki’nin düşlerinde dolaşıyoruz.
Araki’nin “Teenage Apocalypse” üçlemesinin son filmi olan Nowhere, açılış jeneriğinde “the Gregg Araki” filmi olarak geçiyor, ki kanımca bu unvana en uygun filmi yönetmenin. Araki geleneksel gençlik filmlerini sansürsüz ve abartılı sahnelerle eğip büküyor, üçlemenin her filmi bolca grafik şiddet ve seks sahnesi içeriyor. Bu oldukça bilinçli bir tercih ve filmin özgün tarzının belirgin bir parçası. Adının da kısmen anlattığı üzere üçlemenin her bir filmi büyüme sancıları içinde kendini arayan bir grup queer gencin hayatını konu ediniyor. Büyümek adeta bir kıyamet ve içinde var olmaya çalıştığımız dünyaysa hiç de arkadaş canlısı değil. Bahsettiğim grafik sahneler; bu kaygılı, sıkıntılı ve acılı büyüme halini hissettiriyor. Filmin mükemmel soundtrack’i de buna katkı sağlıyor. Shoegaze parçaları, filmi melankolik bir rüyaya dönüştürüyor.
Filmin kendine özgü bir diğer özelliği sıkça kullanılan metaforlar. Bunlar filmin yarattığı gerçeküstü havayla da bir bütünlük oluşturuyor. Ölüm ve kıyamet üzerine tekrar eden diyaloglar ile filmin ilerleyen kısımlarında karşılaştığımız yaratıklar; ilk gençlik zamanlarında yaşanan dünyaya yabancı ve uzak hissetme hallerini anlatıyor. Her şey tuhaf ve belki de anlamsız. Nihilist olmaya yüz tutmuş bir film, Nowhere. Ama filmi izleyip biraz demlenmesine izin verince öyle olmadığı fark ediliyor. Karakterler aslında umutlular, sevgiye inanıyorlar. Etraflarındaki karanlık dünyaya rağmen gerçekten bir anlam arayışı içindeler. Mesela protagonistimiz, Dark, aslında bir romantik. Yönetmen Araki; yarattığı karakterlerin arasındaki duyguyu, sevme halini çok güzel aktarıyor. Öyle ki film, kaos ve türlü anlamsızlıklara tezat sıcak, sevecen ve nazik bir his bırakıyor.
“Bizim jenerasyonumuz her şeyin sonuna şahit olacak. Bunu gözlerimizde görebilirsin. Bak benimkilere. Ben lanetliyim.”
Araki’nin, Nowhere’de ve “Teenage Apocalypse” üçlemesinin diğer iki filminde resmettiği saldırgan, sinirli ve yabancı dünya aynı zamanda dönemin bir yansıması. 80’ler ve 90’lar dünyanın AIDS/HIV salgınıyla kasıp kavrulduğu karanlık zamanlardı; LGBTQ+ bireyler hedef gösteriliyor, toplumsal histerinin odağı haline geliyorlardı. Milyonlar hastalık yüzünden ölürken bir de ekstrem nefret eylemlerine maruz kalmaktaydılar. Yönetmenin kendisi de bu dönemi şöyle aktarıyor: “Savaş zamanı gibiydi… Ölümle çevriliydik. Sanki zamanımız sırf gay olduğumuz için kısıtlıydı.”
Nowhere’i her izlediğimde dikkatimi çeken bir nokta da heteroseksüellerin filmdeki temsili. Araki’nin heteroseksüel karakterleri, aşırı karikatürize, abartılı ve zevk düşkünü. Hatta bence filmin kara komedi havasının komedi öğesi bu karakterler. Hala medyada queer bireylerin çoğunlukla olumsuzlandığı, şehvet düşkünü olarak etiketlendiği, queer ilişkilerin yüzeysel ve karikatürize bir halde sunulduğu, heteroseksüel ilişkilerinse derinlemesine incelendiği düşünüldüğünde, Araki bu anlatıyı tam olarak ters yüz ediyor; filminde heteroseksüel karakterleri, medyanın queer bireyleri yansıttığı şekilde işliyor. Bu mizahi tercih, kesinlikle çok zekice.
Son olarak Nowhere’in görsel anlatısından bahsetmemek olmaz. Parlak, yoğun ve soğuk renkler; hem pop arttan hem punktan hem MTV estetiğinden beslenen bir sinematografi… Dönemin ruhunu yansıtırken John Waters’a, Warhol’a hatta Kafka’ya selam çakan bir film; saykodelik bir macera…
Şaşırtıcıdır ki Araki’nin bu çarpıcı işi hala geniş bir sinemasever kesim tarafından keşfedilmemiş. Nowhere’in bağımsız ve queer sinema adına bir kült klasik olarak anılacağı günleri sabırsızlıkla bekliyorum.
Comments