Sanat’ın olduğu bir yerde kadınların hak ettiği değere ve haklara sahip olamaması kabul edebileceğimiz bir yargı değil. Fakat aynı diğer sektörlerde olduğu gibi, kadınlar sinema endüstrisinde de şu anki pozisyonlarına gelene kadar zor ve çirkin süreçlerden geçmiştir. Ama hala tam olarak bir fırsat eşitliği söz konusu değil.
Daha 2 yıl öncesinde, 92. Akademi Ödülleri’nde yaşananları inceleyebiliriz. Chloé Zhao’nun müthiş bir beğeniyle karşılanan filmi Nomadland, birçok dalda aday oldu. ‘En İyi Film’ kategorisinden ‘En İyi Sinematografi’ye kadar birçok dalda sağlam rakiplerden biriydi. En iyi Film Oscar’ı, En İyi Kadın oyuncu Oscarı’ı, En İyi Yönetmen Oscar’ı ödüllerinin sahibi oldu. Chloé Zhao, bu muhteşem filmiyle dünyanın dört bir yanından birçok insanı etkiledi. Aynı zamanda Chloé Zhao, Akademi Ödülleri’nde ödül alan Asyalı ilk kadın oldu. Bu kadar üst üste başarının ardından sinemaseverler Chloé Zhao’nun başarısını sorgulamaya başladı. Karşımıza ünlü yönetmenin babasının ne kadar zengin olduğuna dair haberler çıkmaya başladı. Chloé’nin babasının Çin’in en büyük şirketlerinden birinin sahibi olması, insanları rahatsız etmeye başladı. Hatta başarısının ardındaki bu zenginliği ileri sürenler oldu.
Oscar alan ünlü erkek yönetmenlerin böyle sorgular ile karşı karşıya kaldığını hiçbirimiz görmedik. Erkek yönetmenlerin başarısı her zaman onların emeği olarak görüldü, sorgulanmadı. Fakat akademi ödüllerinde aldığı üstün başarı ile dikkatleri üzerine toplayan Chloé Zhao için “Eğer yeterince parası olmasaydı bu olduğu noktaya gelemeyebilirdi. “ diyenler bile oldu. Törenlerden elinde birçok ödül ile dönen erkek yönetmenler için hiçbir zaman böyle ithamlarda bulunmuyoruz. Onların başarıyı tırnakları ile kazıyıp aldıkları düşünülürken, konu kadınlar olduğunda geçmişleri, sahip oldukları fırsatlar ve diğer faktörler inceleniyor. Ataerkil toplum düzeni böyle basit bir olayda bile kendini belli ediyor.
Diğer bir yandan, genel olarak baktığımızda her yıl festivallere film gönderen kadın yönetmenlerin sayısı, erkek yönetmenlere göre daha az. Kadın yönetmenlerin filmleri için gerekli bütçeyi toplayamaması, filmlerine fon bulamaması bunun sebeplerii arasında. Festivallerde, ödül törenlerinde, film çekimlerinde kadınlar için fırsat eşitliği sağlanmıyor. Yapılan araştırmalar da erkek yönetmenlerin fon bulabilme oranının daha yüksek olduğunu gösteriyor. Bu sonuçlar “Sinema endüstrisi, böyle bir görev için kadınları yeterli bulmuyor mu?” sorusunu beraberinde getiriyor. Hem dünya çapında hem de ülkemizde yapılan ödül törenlerinde adaylıklara baktığımızda, erkek yönetmenlerin sayısal üstünlükte olduğunu görebiliriz.
Kadın yönetmenler bu fırsat eşitsizliğine rağmen çabalıyor ve hak ettiğini almak için uğraşıyor. Diğer her sektörde olduğu gibi sinema endüstrisinde de kadın yönetmenler hak ettikleri fırsat eşitliğini kazanmalı. Aksi takdirde ataerkil bakış açısı filmlerde hayat bulmaya devam edecek. Her ne kadar daha modern ve açık fikirli bir dünyada yaşadığımızı düşünsek de filmlere ve sinema sektörüne yansıyan ataerkillik bariz biçimde görülüyor. Sonuç itibariyle bir kadın ve bir erkeğin bakış açısı filme direkt yansıyan unsurlardan biri. Sinemada bazı senaryoları kadın bakış açısından görmeye ihtiyacımız var. Sadece kadın yönetmenler için değil yazılan kadın karakterler de bir sorun teşkil ediyor. Toplum tarafından kadına verilen roller, senaryolarda da aynı şekilde hayat buluyor. Efsane olarak nitelendirdiğimiz birçok filmde kadınlar için bahşedilen roller bazen bir anne bazen ise bir eşten ibaret. Yönetmenler ve senaristler, kadın karakterleri birey olarak ele almalı ve güçlü kadın karakterlere de yer vermeli.
Kadına toplum tarafından yüklenen; “güçsüz, erkek korumasına muhtaç, tek başına ayakları üzerine duramaz” algısı, yazılan kadın karakterlerde hayat bulmaya devam ediyor. Sinema severler olarak güçlü kadın karakterlere ve başarılı kadın yönetmenlere ihtiyacımız var. Ataerkil toplum yapısının getirdiği kurallar ile pohpohlanarak büyümüş ve toplumun onlara öğrettiği erkek ve kadın rolünü eserlerine yansıtmaya devam eden erkek yönetmenler, sinema dünyasını bulunduğu noktadan geri taşıyor. Bilinçli ya da bilinçsiz şekilde gerçekleştiren bu durum ortaya konulan eserin yozlaşmasına neden oluyor. Her ne kadar geçmişe kıyasla daha modern ve yenilikçi bir yüzyılda yaşasak da kadının yakasına yapışan adaletsiz toplum rolleri değerli birçok erkek yönetmenin eserinde farklı formlarda karşımıza çıkıyor. Güçlü kadın karakterler ise ancak bir kadın yönetmenin kaleminde hayat buluyor. Kadın yönetmenler sinemaya kendi bakış açısını yansıtarak bir kadının karşı karşıya kaldığı problemleri, zorlukları en yalın haliyle görmemizi sağlıyor. Bu durum sinemada kadın bakış açısına ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu gösteriyor. İzlediğimiz eserlerde kadını sadece bir eş, bir anne, ya da bir seks figürü olarak görmek istemiyoruz.
Comments