top of page

Dehşetin İki Yüzü: “Sorcerer” ve “Wages Of Fear”

Kerem Mazman

Yeniden çekimler, modern sinemanın sıklıkla eleştirilen konularından birisi olsa da eski bir filmi yeniden çekmek modern sinemanın yarattığı bir konsept değildir. Sinema tarihi boyunca insanlar sevdikleri filmleri, hatta bazen sevmedikleri filmleri, yeniden çekmiştir. Bir filmi yeniden çekmenin arkasında birçok farklı motivasyon olabilir: Yaygın görülen sebeplerden birisi, eski ve klasik bir filmi popülerliğinden faydalanmak veya hikayeye yeni bir yorum getirmek için yeniden çekmektir. Bir diğer yaygın motivasyon da bir filmi başka bir kültüre adapte etmektir. Bu başka kültür; başka bir dil ve ülke olabileceği gibi, aynı ülkenin başka bir dönemi de olabilir. Bazen de çekildiği yılın eski olması nedeniyle teknik yönü zayıf kalan bir film, gelişen teknolojiyle yeniden çekilir. Ama çoğu zaman iki filmden biri, diğerinin önüne geçer. İki filmin de eşit derecede sevildiği bir örnek bulmak oldukça zordur. Henri-Georges Clouzot'nun başyapıtı “Wages Of Fear” (1953) ve o filmin William Friedkin tarafından yeniden çekimi olan “Sorcerer” (1977) ise iki filmin de çok sevildiği sayılı örneklerdendir. 



İki film de aynı temel hikayeyi anlatır: Farklı sebeplerden dolayı fakir bir Güney Amerika kasabasına düşmüş dört Avrupalı, Amerika merkezli bir petrol şirketi için tehlikeli bir işe soyunur. Uzaktaki bir petrol kuyusunda yangın çıkmıştır ve yangını söndürmek için patlayıcı gerekmektedir. Karakterlerimiz, bu patlayıcıyı güvenlik önlemi olmayan kamyonlarla yangına ulaştırmaya çalışır. Ama güvenlik önlemi eksikliği kamyonun en ufak bir sarsıntısında patlayacağı anlamına gelmektedir. Friedkin ve Clouzot, bu temel konsepte çok farklı bakış açıları getirirler.


Wages Of Fear, hikayesinin temeline politik alt metnini alır. Amerikan emperyalizmi ve Latin Amerika ülkelerindeki kaynakların (özellikle de petrolün) sömürülmesi, filmin ana konusunu oluşturur ve her sahne bu tema üzerine gelişir. Filmin ilk 45 dakikasında kasabadaki fakirliği gösteren sahneler vardır, bu kasabanın ekonomik durumu da Amerikan petrol şirketine bağlıdır. Filmde, petrol şirketinin işçi haklarına önem vermemesinin ve işçilerin sık sık iş kazalarında can vermesinin üzerinde durulur. Bu eleştiri, kamyonlar yola çıktıktan sonraki sahneleri de etkiler. Filmin en önemli aksiyon sahnelerinden birisi, petrol boru hattının patlaması sonucu oluşan bir petrol göletinde geçer. Ana karakter Mario’nun petrol içinde açgözlülükten kendini kaybetmesi, Amerikalı şirketin aynı hırsla kendini kaybetmesiyle paralel düşünülmelidir. Clouzot, bu tehlikeli yolculuğu yaratan vahşi kapitalizmi asla unutmaz. Açılış sahnesi de aynı çatışmanın bir temsilidir aslında. Film, küçük bir çocuğun birbirine bağladığı dört böceğe elindeki sopayla eziyet ettiğini göstererek başlar. Bu sahne, dört karakterimizin film boyunca düşeceği durumu özetler ve Amerika’yı “insan” olmadığını düşündüklerine eziyet eden zalim bir çocuğa benzetir. Filmin neredeyse her sahnesi direkt veya simgesel bir şekilde ana çatışmaya bağlanır. 



Sorcerer’ın temelindeki çatışma ise Amerikan şirketleri ve ezilen yerel halk arasında değil, insan ve doğa arasındadır. Friedkin; bu zorlu işi başarabilecek kadar cesur, zeki ve yetenekli insanları konu alır. Ama filmin devamında bir insanın ne kadar cesur, zeki veya yetenekli olduğunun kaderini etkilemediğini görürüz. Bahsi geçen  insanların; bu özelliklerinin hiçbirini kullanamadan, şans eseri hayatını kaybetmesi mümkündür. İnsanın kendi iradesinin ötesindeki devasa güçler karşısında ne derece aciz kaldığını görürüz film boyunca. Bu tema Friedkin’in kadrajlarına da yansır. Sorcerer; insanların doğa karşısında küçücük kaldığı, hatta kaybolduğu çekimleri sık sık kullanır. İnsan yapımı haritalar, doğayı betimlemekte eksik kalır; insan yapımı köprüler, yağmurun şiddeti karşısında aciz kalır ve insan yapımı kamyonlar, ormanın sıklığı yüzünden yolda ilerlemekte bile zorlanır. Friedkin doğaya karşı mücadele eden ve kazanmaya çok yaklaşan insanları anlatır. Ama bireysel bir mücadelede doğaya karşı kazanmak imkansızdır.


Friedkin’in doğaya bu kadar önem verme tercihinin altında yatan şeylerden biri, Friedkin’in filmi çektiği mekandır. Clouzot, Wages Of Fear’ı çekerken Latin Amerika’ya gitmek yerine filmi Fransa’nın güneyinde çekmeyi tercih etmiştir. O bölgede gerçekçi yağmur ormanları bulmak mümkün olmadığı için de filmin geçtiği mekan oldukça çoraktır. Wages Of Fear’ı izlerken gerilmeye sebep olan şey; karakterlerin içinde bulunduğu doğa değil, kamyonlara yüklenmiş patlayıcılardır. Bu durum da filmin politik alt metnini destekler. Friedkin, Clouzot’nun aksine, filmini gerçek yağmur ormanlarında çekmek için Dominik Cumhuriyeti’ne gitmiştir. Her filmin gerçek mekanda çekilmesi zorunlu olmasa da Friedkin’in bu filmi Latin Amerika’nın yağmur ormanlarında çekmesi, başka hiçbir şekilde ulaşılamayacak bir gerçekçilik yaratır. Friedkin’in elinde hayran kalabileceği bir doğa vardır ve bu doğayı kullanmaktan hiç çekinmez. Sorcerer’da seyirciyi asıl geren şey ise kamyon kasasındaki insan yapımı patlayıcı değil, kamyonun ve insanların mücadele ettiği doğadır. Bu tercih, filmin odağını vahşi kapitalizm altında ezilen insanlardan, vahşi doğa karşısında ezilen insanlara kaydırır.



Clouzot’nun filmini Fransa’da çekmesinin bir diğer yan etkisi de kamyonlar yola çıkmadan önce gördüğümüz kasabada görülür. Clouzot, gerçek bir Latin Amerika kasabasında çekim yapamayacağı için çok gerçekçi bir kasaba seti yaptırmıştır. Filmin ilk 45 dakikası bu fakir kasabada geçer ve Clouzot, bu sahneleri karakterleri ölümcül tehlikeye sahip bir göreve yollayan şeyi göstermek için kullanır. Ama gerçeklik ve gerçekçilik aynı şey değildir. Clouzot ne kadar uğraşırsa uğraşsın ortaya çıkan şey Latin Amerika gerçeği olamaz, en fazla o gerçekliğin bir taklidi olabilir. Friedkin ise, Clouzot’nun aksine, kasabadaki sahneleri gerçek bir Latin Amerika kasabasında çeker. Bu sahneler Clouzot'nun film setleriyle asla yakalayamayacağı bir gerçekliği yansıtır. Sorcerer’da Latin Amerika, belgesellere benzeyen bir gerçeklikle gösterilir. Kasabada gördüğümüz şey üçüncü dünya ülkelerindeki fakirliğin bir temsili değil, ta kendisidir. 


Sinema kariyerine belgesellerle başlayan Friedkin’in kurmaca filmlerinde de belgesel esintileri görülebilir. Sallantılı bir el kamerası kullanmak, halkın tepkileri doğal olsun diye sahneleri habersiz çekmek, bazı sahnelerde gerçek görüntü kullanmak gibi yöntemlerle izlenen filmi daha inandırıcı kılmaya çalışır. Friedkin’in ulaşmaya çalıştığı estetik, filmde yaşanan olaylara şans eseri tanık olan bir kişinin bu olayları filme alma çabasıdır. Friedkin, benzer olaylardan aldığı gerçek görüntüleri de filmin içine karıştırır ve bu sayede belgesel hissini daha da kuvvetlendirir. Yönetmenin diğer filmleri gibi, Sorcerer’ın da çok sayıda sahnesi, el kamerasıyla direkt sinema belgesellerini andıran bir estetikte çekilmiştir. Friedkin’in her sahneyi gerçek mekanda çekmekteki ısrarı, filmin gerçekçiliği aşıp gerçekliğe ulaşma çabasına katkıda bulunur. Kudüs’te Filistinli bir bombacıyı izlediğimiz sahne gerçekten Kudüs’te çekilmiştir. Sahnenin çekimi sırasında iki sokak ötede gerçek bir bombalı saldırı olur, Friedkin o saldırının sonrasından da görüntüler çekip bunları filmin içine karıştırır. Sonuçta ortaya çıkan sahne, inkar edilemez bir gerçekliğe sahiptir.



İki film arasındaki en net fark, karakterler ve senaryonun bu karakterlere yaklaşımıdır. Friedkin, filminde Wages Of Fear’daki karakterlerin modern hallerini değil, dört orijinal karakteri aynı duruma düşürür. Sorcerer’ın Wages Of Fear’dan ayrıldığı bir nokta, karakterlerin geçmişlerini de anlatmasıdır. Filmin ilk yarım saatinde dört farklı şehirden sahneler izleriz, karakterlerimizi bu Güney Amerika kasabasına neyin düşürdüğünü görürüz. Hepsi kendi ülkesindeki bir suçtan kaçmaktadır. Clouzot ise karakterlerin geçmişini bilinçli olarak muğlak bırakır çünkü anlatmak istediği şey Avrupa gerçeği değil, Latin Amerika gerçeğidir. Karakterlerine psikolojik derinliği olan insanlardan çok, semboller olarak bakar. Wages Of Fear’da sık sık karakterlerin memleketlerine dönmek istediğini duyarız. Dönüşün önündeki tek engel parasaldır. Bu da filmin politik alt metninin bir parçasıdır. Sorcerer’da ise o insanların vatanlarında neyden kaçtığını biliriz. Bu durum, yolculuğu yeni bir çerçeveye oturtur. Karakterlerimiz hayatta kalsalar ve parayı alsalar bile bu, onların vatanlarına dönmelerini sağlamayacaktır çünkü önlerinde paradan daha büyük engeller vardır. Bu ödül, sadece daha konforlu bir kaçış yaşamalarını sağlayacaktır. 


Wages Of Fear, zamandan ve mekandan bağımsız bir filmdir. Herhangi bir zamanda, herhangi bir üçüncü dünya ülkesinde geçebilecek bir hikaye anlatır. Hikayesini anlatırken hiçbir spesifik olaydan bahsetmez; bu sayede kendi dönemini yansıtan bir film değil, bütün dönemleri yansıtan bir film olmayı başarır. Sorcerer ise hikayesine döneminin sıkıntılarını da yedirir, film net şekilde çekildiği döneme aittir. Fransız bir subayın Cezayir anılarını duyarız, Güney Amerika’ya kaçmış Naziler görürüz, gerillalar kamyonların yolunu keser, dört ana karakterden birisi Filistinli bir bombacıdır. Filmin içindeki bu tarz detaylar, hikayenin gerçekliğini arttırır. Wages Of Fear, bazı unsurları muğlak bırakması sayesinde çok iyi bir metafora dönüşür. Sorcerer ise o unurları net bir şekilde belirtir çünkü hikayesini iyi bir şekilde anlatmayı, hikayenin temsil değerinden daha çok önemser.



Clouzot’nun muğlak bıraktığı ama Friedkin’in gösterdiği unsurlar, sadece tematik düzeyde değildir. Wages Of Fear, en başından itibaren dört şoför arasından Mario’yu ana karakter olarak seçer ve bu tercihi desteklemek için birçok olayı yaşayan kişinin değil, olayın sonucuna tanık olan Mario’nun bakış açısından gösterir. Friedkin ise yine bir ana karakter seçmesine rağmen dört şoförün de bakış açısına eşit derecede önem verir. Olayları uzaktaki bir karakterin tanıklığından değil, yaşayan kişinin deneyiminden izleriz. Sorcerer, ana karakteri Jackie Scanlon’ın psikolojik gerçekliğini yansıtmaya çalışır ama bunu odağını diğer karakterlerden çekmeden yapar.


Friedkin’in ilginç tercihlerinden birisi de filmin ismidir. Clouzot, filmine romanla aynı ismi verir: “Le Salaire de la Peur”, yani İngilizcesiyle “Wages of Fear”. Bu isim genelde serbest çevrilir ama direkt çevrilince “Korkunun Maaşı” anlamına gelir. Filmin adı, Clouzot’nun anti-emperyalist temalarını kusursuz şekilde yansıtır çünkü film, korkması için maaş ödenen insanları odağına almaktadır. Friedkin ise “Sorcerer” gibi anlaşılması daha zor bir isim tercih eder. İngilizcede “kötü niyetli büyücü” anlamında kullanılan Sorcerer kelimesi, aslında filmdeki iki kamyondan birinin ismidir. Filme adını veren kamyon hikayenin ilerleyen kısımlarında patlar. Filmin isminin bu kamyondan gelmesi, kader temasına ilginç bir katkı yapar. O kamyonun başına gelenler, kaderin adaletsizliğini simgeler. İçindeki insanlar ne kadar becerikli olursa olsun, kendi kontrolleri dışındaki şartlar sonlarını getirir.


İki filmin finalleri arasında da önemli farklar görülür. Wages Of Fear’da, film boyunca yürekli olmakla övünen Mario’nun bu cesaretinin finalde onun sonunu hazırladığını görürüz. Mario, inanılmaz badireler atlatmıştır ve normalde hiç de hafife alınmayacak riskler ona önemsiz gelmektedir. Parayı kazandığında tetikte olmayı bırakması, onun sonunu hazırlar; yarışmayı “kazanan” odur ama aslında gerçek bir kazanan yoktur. Mario’nun ölümü, kaderin zalim bir şakası gibidir; filmin hikayesi bu açıdan dönemin varoluşçu edebiyatıyla benzeşir. Ama bu absürdist final, kapitalizm eleştirisine katkı sağlamasına rağmen, filmin genelindeki kendini ciddiye alan anlatıya ters düşer. Friedkin ise filmini daha az karikatürize edilmiş ama yine de benzer bir nihilistlikte bitirir. Bunca badire atlatan karakterimizin sonunu getiren şey, geçmiş günahları olur. Filmin çoğunun geçtiği kasaba metaforik bir araf gibidir. Karakterler, orada önceki hayatlarında işledikleri günahlar için cezalandırılmayı bekler. Karakterlerimiz eski suçlarını unutmuş bile olsa kader unutmaz, cezadan kurtulmak imkansızdır. 



Bu iki yapımı yeniden çekim konsepti üzerinden kıyaslamak, yeniden çekim kavramının sınırlarının ne kadar belirsiz olduğunu açığa çıkarır. Çünkü Friedkin, kendi filmini bir yeniden çekim olarak tanımlamaz. Clouzot'nun filmi, Georges Arnaud’nun aynı adlı romanının uyarlamasıdır, Friedkin de filmin farkında olduğunu ama filmi yeniden çekmek yerine romanı tekrar uyarladığını söyler. Yine de Sorcerer, yönetmeninin aksi yönde sözlerine rağmen, bir yeniden çekim olarak değerlendirilebilir. Çünkü kitabın daha önce filme çekildiğini bilerek bir daha uyarlanma kararı almak da bir nevi yeniden çekimdir. Bu tercihi yapan yönetmen, öyküye eski filmde olmayan bir şey katabileceğine, yeni bir yorum getirebileceğine inanır. Friedkin, uyarladığı materyale kendi yorumunu getirmeyi ve aynı hikaye üzerinden yeni temalar işlemeyi başarmıştır. 


Clouzot’nun kitaptan çıkardığı temalar, İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa'sını yansıtırken;Friedkin’in aynı hikayeye getirdiği yorumlar ise1970’ler Amerika’sını yansıtır. Genel olarak yeniden çekimleri karşılaştırmalı incelemek, yönetmenler ve içinde bulundukları toplumlar hakkında daha geniş çıkarımlarda bulunmanın ve o toplumları bugünle paralel düşünmenin  yolunu açar. Wages Of Fear'ın keskin kapitalizm eleştirisi de, Sorcerer’ın kader kavramıyla yüzleşme çabası da bugün değerini aynen korur. İki film de hâlâ izlenmeyi ve üzerine düşünülmeyi sonuna hak eden başyapıtlardır ve daha uzunca bir süre bu güncelliği koruyacaklardır.

Comments


  • Grey Twitter Icon
  • Grey Instagram Icon

© 2020 by BÜ(S)K

Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü

bottom of page