Film boyunca cevabı aranan bazı soruların, dillendirilen felsefi ve etik ikilemlerin belki de tek bir cevabı yani doğrusu yok. Belki de dünyamız kendimizi, düşüncelerimizi ve davranışlarımızı çok kesin sınırlarla doğru ve yanlış olarak tasnif etmek için fazla belirsiz.
Justine Triet filmografisinin en yeni ve oldukça önemli bir durağı olan Anatomy of a Fall; hukuk, aile dinamikleri ve gerçeklik algısı üzerine izleyiciyi duygusal ve zihinsel anlamda zorlayan bir drama. Fransız Alpleri’nde anne, baba ve oğuldan oluşan bir çekirdek aileyi merkezine alan film çok kısa bir süre içerisinde babanın çatıdan düşmesiyle (film boyunca emin olamadığımız bir teoriye göre de karısı tarafından aşağı itilerek katledilmesiyle) ölümü sonrasında merceğini anne ve oğlunun yas sürecine çeviriyor. Çevresine ve konuştuğu dile yabancı Alman anne ve görme engelli oğlunun evin babasının trajik ölümünü nasıl karşıladıkları, bununla nasıl başa çıktıkları ve faili meçhul cinayetin izinin sürüldüğü dava sürecinin nasıl ilerlediği anlatılırken olay örgüsü; izleyiciyi sürekli tahmin yürütmeye yönelten, izleyicinin kesin bir karara varamayacağı kadar göreceli bir gerçeklik algısıyla kurgulanmış. Filmin seyirciyi “the ultimate truth” diyebileceğimiz kesin gerçekliğin var olup olmadığı üzerine düşündürme noktasında postmodernist bir tutum aldığı çok açık. Bu açıdan filmin senaryosunun ve Triet’nin bazı felsefi ve etik kaygıları olduğu ortada.
Filmin postmodernist tutumu, film boyunca ahlaki ikilemlerin ele alınışı, kesin çözümler sunmayarak belirsizliği ön plana çıkarıyor. Film, suç ve suçluluk kavramlarıyla beraber karakterlerin motivasyonlarını ve olayların doğruluğunu da sorgulanır hale getiriyor. Bu yaklaşım, filmdeki gizemi arttıran en temel unsurlardan biri olarak görülüyor. Karakterlerin belirsiz motivasyonları, non-lineer zaman çizgisi, kışkırtıcı diyaloglar ve kapalı mekanların baskın kullanımı gibi sinematografik unsurlar, izleyicinin gerçekleri kendi perspektifinden değerlendirmesini zorunlu kılıyor. Yönetmen Justine Triet, bu şekilde, izleyiciyi bilgi verme konusunda olabildiğince cimri davranarak ve tipik "çözüm" sahnelerini es geçerek, seyirciyi kendi ahlaki ve etik değer yargılarıyla baş başa bırakıyor. Film, bu özellikleriyle, klasik anlatı yapılarını yıkarak postmodern bir anlatıya sahip çıkıyor ve izleyiciyi aktif bir yorumcu olarak davet ediyor. Bu, "Bir Düşüşün Anatomisi"ni sadece izlenen bir film olmaktan çıkarıp, üzerine düşünülen ve tartışılan bir eser haline getiriyor.
Sinematografik olarak film boyunca kapalı mekanların ağırlıklı olduğu (özellikle mahkeme sahneleri), ışık ve kamera açılarının psikolojik gerilim ve sıkışmışlık hissini başarıyla verdiği söylenebilir. Filmin öne çıkan yanlarından biri kuşkusuz Sandra Hüller’e Altın Küre, César ve En İyi Kadın Oyuncu Akademi Ödülü kazandıran, beden dili kullanımı ve kamerayı yani doğrudan filmin odağını ele geçirme noktasında büyüleyici performansı. Bunun yanı sıra Milo Machado-Graner, yönetmenin film boyunca vicdani soruları sorma aracı olarak konumlandırdığı görme engelli oğul rolünü inanılmaz yetkin biçimde oynamakta.
Filmin Alpler’de geçen akışı karlı sekanslar yaratırken karakterlerin izolasyon duygularını pekiştirmek adına tercih edilen renk paleti, soğuk ton seçimleriyle filmin duygusal ve tematik yapısını desteklemek için kullanılmış. Tercih edilen soğuk renk paleti, genel atmosferi desteklerken, karakterlerin duygusal durumlarını da yansıtmakta. Film boyunca çerçeveleme ve kompozisyon noktasında hem simetrik hem asimetrik çerçevelemelerden sahnelerin duygusal dengesini ve karakterlerin psikolojik durumunu yansıtma anlamında başarıyla faydalanılmış. Özgün çekim açıları, karakterlerin iç dünyalarına derinlemesine bir bakış sunarken, loş ışık kullanımı sahnelerin gizemi arttırarak duygusal yoğunluğu pekiştirmekte. Ayrıca, kesme ve montaj teknikleri, izleyicinin tahmin yürütmesini sağlayarak film boyunca dikkati canlı tutmada başarılı. Son olarak, ses tasarımındaki ustalıkla kullanılan müzik ve etkili ses efektleri, film boyunca süregelen gizemli havayı tamamlıyor ve izleyicileri duygusal bir yolculuğa çıkarıyor.
Sonuç olarak Altın Palmiye ödüllü Anatomy of a Fall izlediğiniz için pişman olmayacağınız bir film. İşin özünde, biz asla kesin olarak bilemesek de senaryodaki faili meçhul cinayetin bir faili tabii olarak var. Fakat film boyunca cevabı aranan bazı soruların, dillendirilen felsefi ve etik ikilemlerin belki de tek bir cevabı yani doğrusu yok. Belki de dünyamız kendimizi, düşüncelerimizi ve davranışlarımızı çok kesin sınırlarla doğru ve yanlış olarak tasnif etmek için fazla belirsiz. Trier’in nihilist bir senaryo evreni ve dünya algısı kurgulamaktan çok herhangi bir sonuca varma amacıyla yola çıkmadan düşünmemizi istediğini ve bunun sonucunda elimize geçecek tek şeyin kafamızdaki sisi daha da koyultmak olduğunu düşünüyorum. Bazı sorular böyledir hayatta, cevap bulamayız.
Commentaires